Uşak'taki dericinin Rusya'daki Ruble devalüasyonuyla ne ilgisi olabilir? Ya da Çorum'daki tekstilcinin Çin Yuan'ının değer kaybıyla?
10 yıl önce şaşırdığımız bu ve benzeri sorular bugün bize "sıradan" gelmeye başladı. Çünkü bu soruların hayatımızda artık karşılığı var ve kürede olup biten, bizi de yakından ilgilendiriyor.
Nitekim 1998'deki krizde tek ürünü derilik kumaş, tek pazarı Rusya olan Uşak'taki 514 işletme, bir gecede kapısına kilit asınca, Rusya'nın derdinin bizi de gerdiğini yaşayarak öğrenmiştik.
Clinton'un TBMM'deki konuşmasında, Yeltsin'in terörizmle mücadele ederken sivil halkına karşı insan hakları ihlallerine izin verilemeyeceği sözleri, bende benzer bir şaşkınlık yaratmış ve ulus devletin iç sorunları repertuarının hızla daralmakta olduğunu anlamıştım.
Bugün Clinton'un yerinde Obama var ve şimdi onun ülkesinin iç sorunlar repertuarı, hayli kritik konularla dolu. Hem seçim hem de moratoryum riski, yalnızca Amerikan yurttaşlarını değil, bütün dünyayı ilgilendiren "matris" bir görüntü sunuyor bizlere.
Muhalifler, bütçe kesintileri üzerinden Obama'nın reformlarına ateş ededursun, Başkan'ı sakatlayarak "topal ördek" haline getirmesi bir yana, ABD'nin borçları üzerinden dünya ekonomisini etkileyebilecek adımlar atabiliyor.
Mesela 16 Mayıs'ta 14.2 trilyon $'lık borçlanma tavanına ulaşılması ve Kongre'nin bu tavanı yükseltmemesi durumunda finans okyanusunda yeni bir tsunami doğabilecek ve pek çok ülkenin piyasaları karışabilecek.
İsyan kuşağı ülkelerdeki karmaşanın bize gösterdiği bir başka olgu, iç sorunların sanıldığı gibi "ulus ülke sınırları" ile sınırlı değilmiş. Sınır tanımayan örgütlenmeleri tetikleyen iletişim teknolojileri ve sosyal ağlar, bir ülkedeki ateşi, diğerine kolayca sıçratabiliyor artık. Çin strategemlerinden biri olan "karşı kıyıda yanan ateşi seyretmek" imkanı, artık hiçbir ülke için geçerli değil. Bırakın komşuyu, kürenin diğer ucundaki yanan ateş, misal twitter üzerinden "kıvılcımını" sıçratabiliyor, bir anda meydanlar "özgürlük talepleri" ile inleyebiliyor.
Başka bir olgu, gezegenin ortak kaynaklarına dair... Çernobil ile öğrenmiştik ancak Fukuşima ile bir kez daha gördük ki radyasyon "ulus devlet sınırları" ötesine taşabilen sorunlar repertuarının şaheseri gibi... Küresel ısınmanın tırmandırdığı "yarın kaygısı", Brezilya'nın Yağmur Ormanları'nı, "kendi malı" gibi rahatça kesemeyeceği gerçeğine vardırdı bizleri.
Uydu yörünge kuşağı da her roketi olanın kafasına göre takılacağı bir mekan değil. Bu haliyle bir ülkenin iç sorunlar repertuarı olamıyor.
Petrol ise rezervlerdeki azalmaya paralel, giderek daha da kritik hale gelen bir unsur. İsyan Kuşağı'ndaki Libya'yı Mısır'dan ayıran, elindeki petrolün Batı ekonomileri için taşıdığı üst düzey belirleyiciliğidir.
Hal böyle olunca onu ne zaman çıkaracağı, kime kaça satacağı, kendi ulus devletinin "iç sorunu" olmaktan çıkıveriyor. Zira bu sorun aynı zamanda Libya petrolüyle çarkları dönen ekonomilerin de bir "iç sorunu" halini alabiliyor.
Bu yüzdendir ki dünün soğuk savaş dünyasında Varşova Paktı'na karşı Batı'yı savunmakla görevli NATO, hızla şekillenmeye başlayan başka bir "oluşumun" vurucu gücü haline geliyor.
Dağılan komünizmin ardından, soğuk savaşın bitimiyle kendine düşman bulmakta zorlanan NATO'nun 10 yıl öncesine dek süren arayışı, ona çocuk pornosu, narkotik sermaye gibi alanlarda oyalanması sonucuna götürmüştü. 11 Eylül saldırısı ardından "aranan düşman" bulunmuş ve adına terörizm denmişti. Şimdi bu düşmanın tanımı sık sık değiştirerek NATO'ya farklı görevler yazılabiliyor.
ABD'nin seçim öncesi iç siyaset veya bütçe sorunları, elinde NATO'nun görev kağıdıyla, bizi teğet geçsin yada geçmesin, pek çok ulusun "yeni repertuarı" olacağa benzer.