Eğer zihin hazır değilse, model ne yapsın? Zihin, gücü eline geçirdiğinde bunu "kişisel yararına" kullanmaya hazır. Hangi modern yönetim tarzı, yasa, kural veya yapı olursa olsun; gücü eline alan, eğer denetlenmezse, kendi bildiği türküyü söyler. Şeker Fabrikası yönetim modellerine bakın. Kayseri olsun, Adapazarı olsun; her ikisi de sermayenin tabana yayıldığı, çağdaş özelleştirme modelleri olarak çıktı karşımıza.
Kim itiraz edebilir ki? Blok satılmamış, yabancıya peşkeş (!) çekilmemiş. Misal Adapazarı Şeker, 65 bin çiftçinin ortaklığına devredilmiş; "yöneticinizi seçin, denetleyin, kendi kaderinizi kendiniz belirleyin" diyerek.
Tecelliye bakın; her ikisinde de yönetime gelenler, kaynakları har vurup harman savururken, şirketleri, uçan kuşa dahi borçlu hale getirdiler.
Peki neden? Model mi bozuk? Özelleştirme yönteminde mi bir sakatlık var? Her ikisi de değil.
Sorun, özelleştirmeyi "mülkiyetin devri" olarak algılayan sakat zihin yapımızda...
65 bin çiftçi, becerip kendilerine akıllı ve dürüst bir yönetim seçemiyor. Seçse dahi oradakileri denetlemediği için bir süre sonra kokuşma başlıyor. İş işten geçtikten sonra da "devlet bizi geri alsın" feryatları yükseliyor.
Peki kamu ne yapsın? Hani devletin elinde bunlar hantal ve kötü yönetim yüzünden zarar ediyordu? Mülkiyeti tabana yaydık, yönetim modelini çağdaşlaştırdık. Fakat daha beter oldu.
Aslında özelleştirme, "yönetimin rasyonelleştirilmesi" demek. Gücü ele geçirenlerin bunu "sürdürülebilir" kurallara sıkı sıkıya bağlanıp, şeffaf, hesap verebilir ve paydaşların denetleyebildiği yapılarla yönetmesi gerekiyor.
65 bin ortak denetlemez, yönetime katılmaz, tepedeki de elindeki gücü kirletip kişisel ihtiraslarına yönelir.
Dün Kayseri bugün Adapazarı Şeker; fark etmiyor...