Bir şirket, yalnızca hissedarların mıdır? Hisse ağırlığı devlette ise kamu, değilse özel sektör şirketi mi sayacağız?
Dünün dünyasında hal böyle idi. Ancak bugün şirket, hissedarlar haricinde daha geniş bir paydaş tabanına karşı sorumluluk taşıyor.
Çalışanından, borsa yatırımcısına, bayisi, tedarikçisi ve müşterilerini de kapsayan sosyal paydaşına dek...
Kaba anlamda mülkiyet kavramının sorgulandığı küresel kriz sonrasında; şirketlerin "yönetim kalitesi" daha da kritik hale geldi.
Kayseri Şeker, özelleştirmenin "mülkiyet devri" yerine "yönetimin rasyonelleştirilmesi" şeklinde ele alınmasına dört dörtlük bir örnek oluşturuyor.
1- Özelleştirmeyle sağlanan verimlilik, kamunun 1.90 liraya mal ettiği şekerin kilosunu 80 kuruşa üretmeyi sağlamış.
2- Yenilenemeyen Şeker Yasası, yarı yarıya da mal etse, kamu fabrikalarından daha ucuza satışı yasaklamış.
3- Böylelikle Kayseri Şeker'de oluşan kâr avantajı, üreticiye de tüketiciye de yaramamış, tepe yönetiminin "lüküs hayat" opereti olmuş.
4- Özelleştirilen kurumların, sosyal paydaşlarca denetlenemiyor olması, KİT iken yaşanan sorunları dahi aratır hale gelmiş.
Şimdi yasa değişiyor. Beklenti; özelleştirme ile karar süreçlerini rasyonelleştirmek... Bu sayede çalışana daha fazla ücret, tüketiciye daha ucuz şeker ve üreticiye daha fazla kaynak sağlanmış olacak.
Fakat temel sorun hâlâ ortadadır. Paydaşları tarafından denetlenemeyen şirket, bir süre sonra "çıldırabiliyor."
Enron'u hatırlayın; sermayesi tabana yayılmış şirketin denetimsiz aç gözlü yönetimi, milyonları mağdur etmişti.
Küresel krizde Amerikan sigorta devi AIG'ye tam 85 milyar $ aktarıldığı günün akşamında 80 tepe yöneticisi, kiraladıkları uçakla İngiltere'ye av partisine gitmişler, dönüşte de maaşlarına 165 milyon $ zam yapmışlardı.
Dünya bugün, özel veya kamu şirketi olsun, yönetimin daha sıkı denetimini tartışıyor.
Kayseri Şeker, özelleşti diye artık KİT olmayabilir.
Ama özel sektör arpalığı da olmamalı.