Çalışma hayatının dönüşen dinamiğini fark edemediler. Üretim mabedi; fabrika odağındaki yapıların, zaman içinde mağazaya, müşteriye doğru kaydığına uyanamadılar. Endüstri ilişkileri yasaları Batı'dan alınıp tercüme yolu ile çalışma hayatımıza sokulunca, paketten çıkan grev ve lokavt silahlarını yerli yersiz kullandılar.
Dayanışma aidatı ödemeyeni yok saydılar, işsizi asla kapsama alanlarına sokmadılar.
Tek maddesi "koyun pazarlığı" olan ücret odaklı sendikacılığın taban kaybetmesine karşı yeniden yapılanmadılar. Yöneticileri ağa, üyelerini de maraba görme yaklaşımına getirilen her eleştiriyi, "işçi düşmanı" diye ötekileştirdiler.
AB'nin ve ILO'nun referanslarına can simidi gibi yapışmaları boşuna değil. Fakat krizdeki Avrupa da kendi sendikal yapılarını sorguladığı sırada, Anayasa Paketi çıkageldi. Bitkisel hayatların kondurulmuş bu "yaşam busesi" bugün, onlara yeni bir fırsat penceresi sunuyor. Nitekim bunu fark edenler, "evet" saflarında konuşlandılar. Fakat kendini sendikadan ziyade siyasi parti gibi görenler, buna dahi uyanabilmiş değil. Yandaki haber kimleri kastettiğimizi gösteriyor...
Özgürlüklerin yanı sıra hareket alanlarının genişlemesi, Türk sendikacılığında farklı bir dönem doğurabilir; topladığı aidat ile darbe planlamak yerine emeği onurlandıran... Umarım bu fırsatı harcamazlar.