Geleceği, "bugünün uzantısı" diye tanımlarsanız, "kullanılmış geleceğe" varırsınız bu da bir işe yaramaz.
Hayatın pratiği, bugünü geleceğe uzatırken asla doğrusal denklemler kurmaz. Gelecek, daha karmaşık dinamikler ve kırılmalarla kendini var eder.
İhracatın yarını için bugünden söylenenlere bakıyoruz; "2015'te ihracatı 170 milyar dolara, Cumhuriyetin 100'üncü yıldönümünde ise 500 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz." İddianın sahibi, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan. Bu alanda söz söyleyecek daha yetkin biri yok.
Peki bu gelecek tanımı, ne işimize yarayacak? Ya da bu veriden yola çıkmak mümkün müdür? Mümkün ise kim neyi nasıl yapacak ve mevcudu nasıl dönüştüreceğiz? İhracat için nicelik hedefi koymak bir şeydir. Fakat nitelik hedefine ulaşmak için bir şeyler yapmak, daha başka bir şeydir.
Yeni Dış Ticaret Yol Haritası diyerek; bugünün (hatta dünün) niceliklerini, bir katsayı ile çarpıp, geleceğe taşımak, kolay...
Zor olan, mevcut yapısı, kurumları, pazarları, anlayışları, üretim gamı, ürünlerin katma değeri ve aktörlerin tutumunu dönüştürmektir. 21 bin 82 ihracatçı işletme ile ortalama 100 milyar dolarlık ihracat yapıyoruz. Bundan 1 yıl önce 121 milyar dolarlık ihracatı 20 bin 252 işletme ile yapabiliyorduk. Nicelikler, bazen bize ters köşeye de yönlendirebiliyor. Burada sorun, işletme sayısı veya ihracatın cirosu değildir. Eğer 4 yıl sonra ihracatı 170 milyar dolara çıkaracak isek bu % 70'lik artışı sağlayacak bazı sıçrama tahtalarına ihtiyaç var.
Amerika, önümüzdeki 5 yılda 2 milyon Amerikalıya iş bulmak için ihracatını ikiye katlamayı hedefliyor ama bu hedefe varmak için "ihracatçıya gaz verme" dışında adımlar atıyor. Mesela ihracatın mal ve pazar bileşenini değiştiriyor. Mesela ihracatın mal desenini değiştirecek teşvikler planlıyor.
Mesela istihdam yaratıcı yeni zenginlik alanları tanımlıyor.
Bizim yol haritamızın da "dünü geleceğe uzatmak" dışında bazı stratejiler taşıması gerekiyor.
Bakan Çağlayan'ın "ihracat odaklı çalışma" ile ipuçlarını verdiği yol haritasına bakıyoruz.
Okyanuslara açılmaktan söz ediliyor. Ben bunu "AB ve ABD" odağı dışına çıkmak olarak algılamak isterim. Neticede küresel kriz sonrasında zenginliğin büyük ölçüde el değiştirdiği ve Chindia (Çindistan) gibi yeni aktörlerin parladığı, farklı coğrafyalar söz konusu. Brezilya ve Rusya gibi yeni ve farklı davranan pazarlara odaklandığımızda, bu yeni müşterileri daha iyi okuyabilen sanayici türünü geliştirmemiz şart.
Mevcut sanayicinin yapabildiği, % 65'ini zaten ithal ettiği hammaddeyi biraz eğip bükerek ama asla akıl (yüksek katma değer) ilave etmeden ihraç etmek ise bu "okyanuslara" neyi nasıl satacağız? Beni en çok umutlandıran, ihracata dönük üretim stratejilerinde düşük teknolojili sektörlerden katma değeri yüksek üretime geçmek ve orta teknolojileri de yükseltme kararlığı...
DTM tarafından verilen devlet yardımlarının yeniden yapılandırılıp Exibank'ın sermaye ve kaynaklarının arttırılacağı da gerekli bir adımdı. Fakat Eximbank'ın ihracatı destekleme tutumunu değiştirmeden bu kaynaklar, "nitelikli ihracata" dönüşebilir mi?
Unutmayın ki 90'lı yıllarda Eximbank'ımız, ona emanet edilen kaynağı olabildiğince fazla döndürerek (rotatif kredi) ihracatı desteklemek yerine, bu kaynak üzerinden ne kadar kâr ettiğiyle övünüyordu. Bu kurumun başındaki iktisat hocası, Eximbank'ın kaynağıyla nasıl isabetli "repolar" yaparak devlete kazanç sağladığını savunabilmişti.
İhracat yapılan ülkeleri daha yakından tanımak için ülke masaları kurulacağı fikri ise bana son derece saçma geliyor. Neticede ihracat, hele ki "nitelikli" ihracat, masa ile olmaz. Daha fazla bürokrasi yaratır. Umulan faydayı yeni ticaret ağlarından ve internetten kat be kat nitelikle, ucuza, hızlı ve elde etmek mümkün. İhracatımızın tek sorunu ciro değildir.Temel sorun, ihracatın niteliğidir. Türkiye, ihracata dayalı sanayisinin nitelik sorununu çözmek zorundadır. Aksi halde o çok övündüğümüz "17'nci büyük ekonomi" ile dünyanın sayılı ekonomileri arasına girmek mümkün olamaz.