Tamam tamam! Biliyorum saçmaladığımı ama; birileri saçmalamıyor olabilir.
Gittikçe daha çok sayıda şirket, krizlerle baş edebilmek adına karmaşık yönetim ve bilgi işlem problemlerini çözebilmek için biyolojiye merak salıyor.
İşin biyolojisi olur mu?
Bu sorunun cevabı çoktan verildi; Neden olmasın!
Bundan sonraki adımda "nasıl?" sorusu cevaplandırılacak.
Yaklaşım şu: Gerek yazılım mühendisleri ve gerekse işletmecilik dâhileri, karmaşık sorunları çözmek için kafa patlattıkça, insan beyninin akıl yürütme gücüne giderek daha büyük hayranlık duymaya başladılar.
Eskiden beri kullandıkları "makine benzetimi" bir yere kadar geldi ve tıkandı. Yapay zekâcılar son 18 yıldır yeni bir algoritma üretemedi. Bunun açığını şimdilik bilgisayarların işlem gücüyle çözüyoruz ama bunun da sınırları şimdiden belirdi.
Makine odaklı yaklaşım, çok büyük faydalar sağladı ama bir yere kadar geldi, tıkandı. Peki ne yapmak lazım?
Bu aşamada bir bilgi aktaralım; Time dergisi kendi bünyesinde, biyolojik bilgisayarlar üretme, bunları programlama ve şirketleri örgütleme tarzımız üzerindeki etkilerini tartışmak üzere beş üyeli bir Teknoloji Kurulu'nu çoktan oluşturdu bile.
Bu kurulu kafanızda, yerkürenin Ar-Ge departmanlarından herhangi biri olarak canlandırabilirsiniz.
İnsan beyninin milyarlarca nöronu arasında trilyonlarca işlemi yapabilme özelliğini, sadece kum esaslı silikon teknolojilerde aramaktan kurtulmak...
İnsan beyni hücresi, kum tanesinden daha değerliyse, bunu neden hayatımızı daha anlamlı kılmak için irdelemeyelim?
Düne kadar bu ve bunların etrafındaki düşünceler, müspet (pozitivist) bakışın dışladığı, "büyü" ya da "hurafe" grubundaki işlerdi. Kocakarı ilaçları aşağılamasının altında yatan da bu bakış açısıydı.
Ancak şimdi bu karalanan yaklaşımlar, karmaşık sorunları çözebilmede bir umut ışığı oluverdi.
İş'e biyolojik yaklaşım getirmek!.. Sanıldığı kadar basit bir şey değil bu. Çok köklü anlayış devrimleri yaratabilecek bir yaklaşım.
Bugün bile bir işletmeyi, "alt sistemleri arasında ilişkileri" mekanik kalıplara oturtulmuş ve "çarklarının tıkır tıkır dönmesi istenen" bir makine olarak tasarlıyoruz. Birbirimize üstünlük sağlarken, dişli sayımıza, bu makinenin ürettiği faydaya bakıp böbürleniyoruz. Ancak en güçlü makinelerin dahi, sürdürülebilir bir büyüme veya verimlilik bir yana, genel bir tıkanıklığa doğru gittiğini de (artık) inkâr edemiyoruz. O halde ne yapmalı?
Taylor'un iş modellerinde bize sunduğu "iş süreçlerini parçala ve uzmanlaş" yaklaşımını, "makine metaforu" yerine, "bütün, parçalarının toplamından daha fazla bir şeydir" yaklaşımıyla "insan metaforuna" oturtamaz mıyız? Müşteri ilişkileri yönetimi (CRM) alanında geliştirilen ve makine metaforu üzerine yeşertilmiş CRM modelleri, yazılım ve süreçleri, müşteriyi "paramızı cebinde taşıyan insan" olarak tanımlayabiliyor.
Buradaki vurgu, makine yaklaşımı gereği, daha kolay hesaplanabilir olan "cebindeki para" üzerinedir. Oysa CRM, aynı "insan"ın bir biyolojik varlık olarak tanımından yola çıkarak, "yüksek sadakat, elçilik, mal ve hizmetten mutlu olma" gibi alanlarla fazla ilgilenmez. İş biyolojisi ve bunun etrafındaki oluşumlar, bilgisayar ve yazılım yaklaşımları, müşteriyi "velinimet" yani, "varlık sebebimiz" olarak tanımlayabiliyor.
Nitekim bu alanda çok iyi şirketlerin ellerindeki "iletişim odaklı ve yetenekli" personel ile yaptıkları, tam da budur.
Şimdi sorun, sayıları yüzlerce ile ifade edilirken "yakınlaşabildiğimiz" müşterinin, milyonlara ulaşması halinde bize hizmet edecek otomatlar (bilgisayarlar) ve yaklaşımlar (yazılımlar) üretmektir.
Bilgisayarların ve onun etrafında kümelenen teknoloji madem ki insanoğluna hizmet etmek için tasarlanıyor; o halde neden bunları tasarlarken, insana odaklanmayalım?
Soru şimdi budur ve buna getirilecek cevaplarla işletmelerde yeni organizasyon yaklaşımları önerilecektir. Bir bakıma makineye benzetilmiş işyerlerinde çalışan "insan", şimdi "insanileştirilmiş işyerlerinde" çalışacaktır. Buna "iş biyolojisi" diyoruz ve sanırım yakın gelecekte işletme fakülteleri ile biyoloji kürsülerini aynı çatı altında toplamaya başlayacağız.
Aklı ve kalbi dışarıda bırakan hiçbir ilişki türü "sürdürülebilir" olmadığına göre, daha akıllı ve daha insani işletmeler kurmak, neden mümkün olmasın!