Krizden çıkış terennümü, IMF onayından sonra "sevinç çığlıklarına" dönerse şaşırmayın. Neticede dünya ekonomisinin yüzde 3.1 büyüyeceği ve "küresel durgunluk sona eriyor" açıklamalarına tanık olduk.
Özdemir Asaf'ın dediği gibi; "yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek" misali şu kriz neyse de "girdik-çıktık" telaşı çoğumuzun, en azından çenesini yoracak.
IMF toplantılarında her ne kadar "ayakkabı protestosu" yüzünden hak ettiği dikkati çekmese de Dünya Ekonomik Görünümü Raporu, kurumlarımızın dikkate alması gereken mesajlar içeriyor.
Kongre'nin şamata tarafı önplana çıkınca burada konuşulan, tartışılanların çoğuna "bu da bir görüş" şeklinde burun kıvıran pek çok işadamı ve ekonomist yorumu dinledim dün...
Hele ki Rapor'un Türkiye'ye dair söyledikleri (bu yıl yüzde 6.5 küçülme, 2010'da yüzde 3.7 büyüme) küresel oyuncu olarak ülkemize biçilen rolün de ifadesi gibi geliyor bana.
Tıpkı Orta Vadeli Rapor'da söylendiği gibi "vasatın altında büyüme" biçilen Türkiye'nin bunları tartışmak yerine, "ayakkabı protestosunu tel'in veya krizden çıkıyoruz" çığlıklarını tercih etmesi, "akıl açığımızın" bir başka yansıması sanki.
Rapor'daki şu büyüme kehanetlerine fazlaca taktım ben; "dünya ekonomisi 2009'da yüzde 1.1 küçülecek, 2010'da yüzde 3.1 büyüyecek. ABD bu yıl yüzde 3.4 küçülecek, 2010'da yüzde 1.3 büyüyecek. Euro bölgesinde bu yıl yüzde 4.2 küçülme, gelecek yıl ise binde 3'lük büyüme yaşanacak. Japonya yüzde 5.4 küçülecek, 2010'da yüzde 1.7 büyüyecek.
Bunlardan daha ilginç olanı; Türkiye'nin "yükselen yıldız" olarak taçlandırdığı gelişen piyasalar (emerging markets) tahminleridir: Yükselen piyasaların tümü için 2009'da 1.7, 2010'da ise yüzde 5.1 büyüme beklentisi var. Çin bu yıl yüzde 8.5, gelecek yıl ise yüzde 9 büyüyecek.
Türkiye ekonomisi için "kırılganlık" tartışması süredursun, raporun özetle söylediği, "krizden çıkış sürecinde" bizim ligdeki ülkeler koşarken bizim ağır aksak davranacağımızdır.
Bu analizlerin derinliğini ve tutarlılığını tartışacak veriye sahip değiliz. Ama kendi batışını dahi göremeyen Lehmann Brothers ve para karşılığı not verecek kadar işi seren derecelendirme kurumlarının çalışmalarını da hatırlayınca, "güven" konusunda sıkıntılarımız depreşebiliyor.
Orta Vadeli Program'daki tutuma benzer şekilde "hesabı kış yapalım, yaz çıkarsa bahtımıza" yaklaşımı, mazur görülebilir. Fakat sorun, krizden çıkış sürecinde atılması gereken adımların, bize biçilen rol ve "dayatılan büyüme senaryoları" ile çelmeleneceğidir.
Krizden çıkış süreçlerinde "süratimiz" ile yabancının dikkatinde olan Türkiye, ilk kez kendi yaratmadığı bir krizin çıkışında acaba, ona dayatılan "uygun adım marş" çıkışına mı zorlanmaktadır?
Bizlerin beceremeyeceği(!) ve fakat bazı akranlarımızın (Polonya, Çek, Çin) başarabileceği nedir? IMF'nin İstanbul toplantılarında yaşanan "kırılganlık" tartışması, bu "beceriksizlik alanlarına" mı referans vermektedir?
Panik çıkmasın ve piyasa kasılmasın diye "kriz teğet geçti" söylemini "ileri düzeyde temkinli davranış" olarak yorumlasak dahi, krizden çıkarken "hız tümseği" tanımlama gayretine anlam veremiyorum.
Ancak yarısı kayıt içi toplam 6 milyon işsizi ile Türkiye, bu yılı herkes gibi küçülerek geçirmiş olsa dahi, 2010'daki yüzde 3.7'lik büyüme hızıyla yetinemez.
Her yıl 1 milyon 200 bin yeni iş yaratma zorunluluğundaki Türkiye, daha farklı "çıkış senaryoları" ve daha cüretkâr büyüme alanları bulmak zorundadır. Küresel kriz olmasaydı dahi "niteliksiz ihracat" girdabına saplanmış sanayicimize "dünden referanslı büyüme adımları" yeni zenginlik kapıları açamaz.
Başbakan'ın "Ulusa Sesleniş" beyanında vurguladığı, kriz sonrası şekillenen yeni dünyanın daha "talepkâr" bir oyuncusu olma hedefimize böylesi bir hız, kâfi gelmez.
IMF'nin, üstelik İstanbul'da kendi sahamızda önümüze koyduğu hız tümseğini yeniden tartışmakta fayda görüyorum.