Çalışma dünyasında geleneksel ayrımlar, artık gerçek hayatı açıklamada zorlanıyor.
Bizdeki yaygın kullanımıyla Endüstri İlişkileri diye bildiğimiz disiplinler de yeni çalışan modellerini tam olarak izah edemiyor. Geleneksel ayırımda, "mavi yaka" ve "beyaz yaka" grupları var.
Kol işçileri ve üretim bandındakilere mavi yakalı, büro, yönetim ve benzeri çalışanlara da beyaz yakalı diyoruz.
Bu tanıma son zamanlarda, yeni ekonomi şirketleri olarak da adlandırılan firmaların çalışanlarını kastederek, "altın yakalılar" eklendi.
Aslında tüm bu kategori ihtiyacı, emek gibi son derece kritik bir faktörün, daha iyi anlaşılması ve yönetilmesi hedefinden doğuyor.
Mesela, mavi yakalılar, nasıl yönetilmeli, kariyerleri nasıl planlanmalı, ücret sistemleri veya performans ölçütleri nasıl doğmalı?
Ya da beyaz yakalıları işe alırken nasıl davranmalı, onlarda kurum sadakati oluşturmak için neler yapmalı, bu tür çalışanların beklentileri, davranış kodları nasıl düzenlenmeli?
Taylor'un bize öğrettiği hiyerarşi piramidi ve uzmanlaşma sayesinde, parçalanmış iş süreçlerini yürütebilecek insan modelleri oluşturduk.
Eğitim sistemleri, bu insanları yetiştirmek için tasarlandı.
Tüm bunlar kolay da olmadı.
Emek ve sermaye çatışmaları, bunun getirdiği grev ve lokavt kurumları gibi birçok araç sayesinde bugüne geldik.
Bugüne geldik ama şu anda elimizde biriken araçlar, işgücünün tamamını izah etmekten hâlâ çok uzak.
Çünkü değişen yalnızca ekonomi olmadı. İş yapma kültürü de başka vadilere taşındı.
Artık yakanın rengine odaklı sistemler, en azından yeni bir grup çalışan için geçerli değil.
Hâlâ "yaka" benzetmesini kullanmak gerekiyorsa, bunlara ben, "yakasız çalışanlar" diyorum.
Genelde evlerindeler. Bir işyerine gelseler bile mesai kavramı dışında çalışıyorlar.
Kurumsal sadakat kavramına farklı bakıyorlar.
İşverenin kendilerine sadakati kadar onlar da işverene sadık olabiliyorlar. Hatta bugün bir işyerine, yarın bir ötekine sadık oluyor.
Mülkiyet kavramını farklı değerlendiriyorlar.
Mesela geleneksel ücret anlaşmasında temel yaklaşım şudur:
"Ben işyerine zamanımı kiraladım. Bunun karşılığında işyerim de bana genişletilmiş alımgücü sağladı." Yakasızlar, genelde bilgi işçileri olduğu için, bu anlaşmaya başlangıçta razı gibi görünse de bir süre sonra, ürettiklerinden, maaş ve benzeri ödemeler dışında "pay" istiyorlar.
Bunları kurumda tutabilmek için uydurulan "hisse hakkı" gibi havuçlar isterler.
Bunların yarattıkları değeri kurumlaştırmak isteyenlerin en büyük sorunu, yakasızları, mevcut insan kaynakları araçlarıyla yönetmeye kalkmalarıdır.
Yakasızları ille de mavi veya beyaz yakalı gibi algılayanların ise "iki yakasının bir araya gelmediğini" görüyoruz.
Yakasız çalışanların bir diğer belirgin özelliği de mekânsızlığa fazla bağımlı olmaları.
Bu da gelecekte sayılarının artması yüzünden farklı örgütlenme ihtiyacı anlamına geliyor.
Mevcut sendikal yaklaşım ile yakasızları örgütlemem mümkün değil.
Ancak örgütsüz bir emek grubunun da belli bir rutinlere oturtulması ve standart oluşturması kaçınılmaz.
Küresel krizin ardından Türkiye'de sayıları hızla tırmandı.
Buna sebep, krizzede firmaların "zorunlu işçi çıkarması" ve krizzade firmaların da çalışanını kapıya koyması oldu.
Esnek çalışma modellerinin tercihi, yakasız çalışanların sayısını artıran bir diğer etken. Beklenti, krizin yerini "ekonomik büyümeye" bırakmasıyla birlikte, yakasız çalışanların artacağıdır.
Yakasız çalışan, yakın gelecekte gündemimizde daha fazla yer alacak.