Türkiye, küresel kriz koridorunda, geleceğe doğru yol alırken dikkatler "Acaba bu kriz ne zaman bitecek" sorusuna odaklanınca, krizin bittiği noktayı tartışamıyorsunuz.
Hal böyle olunca, kriz lügatçemiz "teğet" veya "tünelin ucundaki ışık far mı farfara mı?" alanına sıkışıyor. Sahi, bu kriz ne zaman bitecek ve bu bilgiye sahip olsak bile ne işimize yarayacak?
Bu soruyu dün, CHP eski milletvekili ve Yapı Merkezi Onursal Başkanı Dr. Ersin Arıoğlu ile tartıştık. Varılan nokta, krizin bitiş zamanından ziyade, bitiş şekli ve şartlarının daha önemli olduğuydu. Son günlerde Türkiye'de teknoloji ve inovasyona dair daha fazla haber yapılıyor olması, dikkat çekici. Özellikle kendi otomobilimizi üretme konusunda üçüncü denememizin "en üst düzeyden destek alması", bu alanda toplumsal kıpırdanmanın işaretleri oluşuyor izlenimi doğurdu bende.Ersin Bey, son 5 yıldır artan ivmeyle bu gibi dinamiklerin oluştuğunu kabul ediyor ve krizle teknoloji arasında ilginç bir bağ kuruyor.
Yeni teknolojilerin uzun vadede ekonomik zenginlik yarattığı kesin. Bunun son örneği, bilgi ve iletişim teknolojilerinin odağındaki internet devriminin, Clinton döneminde ABD'yi "tarihinin en zengin" durumuna taşıması. Teknoloji, bunu daha önce de başlıca kırılma noktalarında gerçekleştire gelmiş.
Fakat araştırmalar gösteriyor ki yeni teknolojilere bağlı zenginlik oluşumu, kısa vadeli piyasa krizlerine eğilim doğuruyor.
Ersin Arıoğlu, Elliot Wave International kaynaklı çalışmasında, "büyümenin özellikle demiryolları, radyo-tv yayıncılığı, bilgisayar ve neticede internet dönemi gibi, yeni teknolojilerin tetiklediği hızlı gelişmenin ardından bir kriz oluştuğunu" savunuyor.
Hızla yayılan devrim niteliğindeki teknolojiler ve yenilikler, uygarlığın daha yüksek bir düzeye geçtiğini belgeliyor. Ancak bu teknolojik gelişmeler aynı zamanda kısa vadede piyasalar arası krizin de habercisi gibi değerlendirilebilir.
Nitekim Dr. Ersin Arıoğlu, "böyle bir yargıya varabilmek için elimizde yeterli bilgi oluştuğu" kanaatinde.
1850'lerdeki kayıtlı ilk ekonomik krizin, 1929'daki Büyük Buhran'ın ve Millenyum' un başındaki dev Nasdaq çöküşünün, birbirinden bağımsız ama teknolojik "boom" sonrasında yaşandığı da bir gerçek.
Sorun, teknolojinin yarattığı zenginliğin, kriz sonrasında nasıl bir "endüstri dönüşümüne yol açtığı" ve bu yeni düzlemdeki "yeni zenginlik alanlarının" nasıl paylaşıldığıdır.
Bizler krizin (teğet geçti, dik açı yaptı) gibi şekilsel geometrisiyle meşgul iken, işin özündeki matematik, farklı bir netice doğuruyor; 1 KG'lık ihraç ürünümüzün ortalama değeri 1-10 $ arasında sıkışıp kalan Türkiye, teknolojik kırılmayı çok iyi değerlendirerek, kilosu 10-100 $ ihraç ürününe odaklanabilir.
Dünyanın uçak üretim ve ihraç lisansınsa sahip 5. ülkesi iken bunu sağlayan rahmetli Nuri Demirağ'a hayatı zindan edip, buharlaştırmıştık.
İlk lokomotif Karakurt'u ve ilk otomobilimiz Devrim'i gerçekleştiren 23 mühendisi de doğduğuna pişman ettik. Anadol gibi bir uygarlık projesini de tarihe gömen bizler olduk.
Fakat şimdi teknoloji, Murat Günak'a "Türk Porsche'si olabilir" övgüsünü getiren "Mindset"i yaratma şansı tanıyabiliyor.
Temel dinamik, Dr. Arıoğlu'nun dediği gibi; "teknolojilerin büyüme eğrisini, zaman zaman kırarak dahi olsa..." yeni bir boyuta taşımasıdır.
Aklıma Peter Drucker'in Türkiye'yi de işaret eden sözü geliyor; "gelişmekte olan ülkeler, liderlerin adımlarını izlemek zorunda değildir. Eğer yeniyi üretim fonksiyonu olan bilgiyi ve doğru teknolojiyi doğru yönetebilirlerse, faz farkıyla öne geçebilirler."
Sonuçta teknoloji, "kırıp döktüğüne" de değiyor.