Bütün renkleri hızla kirleten küresel kriz, bizleri ister istemez, "mevcudu acaba daha nasıl farklı kılabilirim" sorusuna odaklıyor.
Bu "etrafa bakınış sürecinde" tarım, çok fazla göz önüne geliyor.
Bilgi Toplumu, Internet derken, ortalıkta yakalanacak fırsat kalmayınca, "acaba bir sonraki büyük iş nedir?" diye düşündüğümde, tarımın aklıma fazla takılması ilginç.
Oysa ki tarım toplumunun yerine, sanayi toplumunu yerleştirmek için az mı uğraştık?
Hatta sanayileşmeyi ıskaladık diye "belki bahtımız bu defa bize güler" beklentisiyle bilgi toplumuna geçişi özendirmek için çalıştık durduk.
Fakat beceremedik. Tarımın yeniden dönüşünün, geleneksel tarımdan çok farklı bir tablo yaratacağı, öteden beri tartışılan bir konu.
Acaba burada "Türkiye'nin şansı nedir?" diye baktığınızda, üretilen bilgilere ulaşma sorunu doğuyor. Akademik dünyanın, iş âleminin ve uluslararası düşünce platformlarının üretebildiği bilgileri taramaya başlayınca, bir gerçekle yüzleşiyorsunuz.
Nitelikli bilgi, asla ortalıkta değil.
Sıradan bilgi ise hemen her yerde.
Mesela Internet'te, birbirinin neredeyse kopyası fikirler, bilgiler, düşünceler, uçuşup duruyor.
Eğer daha önce o konuda siz de bir şeyler üretmişseniz, bunları da aynı yerlerde buluyorsunuz. Peki işe yarıyor mu?
Pek sanmıyorum.
Neticede ortada çok fazla bilgi dolaşsa da "nitelikli bilgi" son derece az.
Bir başka sıkıntı, işe yarayacak bilgi arayışındaki süreçlerin tuzaklarla dolu olmasında yatıyor. Kendiniz dâhi üretmiş olsanız, karşınıza çıkan bilginin referanssızlığı yüzünden kafanız karışabiliyor. Eskilerin bir sözü vardır; "köyün girişinde uydurduğun yalana, köyün çıkışında seni de inandırırlar".
Sizin "yeterince referansı olmayan" ham bilginiz, bir süre sonra, diğerleri tarafından da kullanılınca, siz de bu "ham bilgiyi", eskisinden daha "nitelikli3 hâle getiriyorsunuz. Oysa başkaları tarafından kopyalanmış olması, bilginize nitelik kazandırmıyor, sadece "daha yaygın" hâle getiriyor.
Ortada bilgiden ziyade bilgisizlik olduğunda ise, Internet sayesinde bilgisizliği örgütlemiş oluyorsunuz.
Tarımın yeni yüzü konusunda yaptığım araştırmalara baktığımda fark ettiğim temel olgu, "referansların" ortak yerlerde toplanması... Az sayıda "üretilmiş" bilgi var. Gerisi, bu "az sayıda üretilmiş" bilginin kopyası niteliğinde. Bu kopyalar, bazen akademik unvanlı birinin ağzından, yeni cümlelerle dillendirildiğinde, "özgün" gibi durabiliyor.
Bilginin bu kadar fazla üretilmesi, gerçek anlamda üretimden ziyade, "aslından sayısız kopya" niteliğinde "bilgi kirliliği" sonucunu doğurmuş. Peki ne yapacağız?
Aslında yapılacak olan şu; Eğer katma değeri yüksek bir bilgi peşindeyseniz, bunu sizin üretmeniz gerekiyor. Bu üretim sürecinde gerekli olan bilgi desteği için kullanacağınız tüm kaynakları da "nitelik filtrelerinden" geçirmek koşuluyla...
Aksi halde bir hafta önce sizin öneri mahiyetindeki fikriniz, sanki ispat edilmiş, akademik tartışmalardan geçmiş gibi karşınıza çıkabilir.
Bu defa da siz, kendi uydurduğunuz bu fikre, "başkaları da üretmiş, doğrulamış" diyerek inanabilirsiniz.
Tarımda ileri teknoloji ve verimlilik üzerine yazacaktım.
Kendi kitaplığım, arşivlerim ve Internet'ten gelen binlerce bilginin üzerime sağanak gibi yağması, "nitelikli ve farklı" bir yazı yazmama engel oldu. İleri teknolojinin tarımda kullanılması gerektiği görüşü herkese ait ama bunu "nasıl yapacağımız" bilgisi ortalıkta yok.
Tarımda verimlilik artışının kaçınılmaz olduğunu, bakanından bakmayanına dek herkes söylemiş fakat kendi toprağımız için işe yarar bilgiyi ara ki bulasın.
Biliyorum ki aradığım bilgi bir yerlerde...
Birilerinin kafasında ya da kaleminde...
Niteliği yüksek bu bilgiye ulaşmak da sanıldığı gibi "bir tıklama" mesafesinde durmuyor. Nitelikli bilginin bir bedeli var; ya bu bilgiye ödeme yapıp edineceksiniz veya siz üreteceksiniz. Sıradanlaşmış bilgi ise her yerde.
Dün Diyarbakır'daydım. Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı M. Galip Ensarioğlu, tarımın bölge için gelecek fırsatına işaret ediyor.
Fakat gelecek fırsatı taşıyan tarımın yeni yüzüne dair nitelikli bilgi üretimi, henüz ortalarda yok.
Hangi alanda adım atmaya kalksanız, karşınıza işte bu "üretemediğimiz bilgi" bariyeri çıkıyor.
Yenilikçilik çağında Türkiye'yi; sanayisi ve tarımı ile sıradanlığa (katma değersiz, düşük kâr) mahkûm eden tam da bu işte...