Bizim oğlan çok zeki ama biraz tembel... Bu mazeret, " başarısızlığı " anlaşılabilir sebeple birleştirip bizden güvenli mesafeye " ötelemede " kullandığımız bir ezber. Ancak tembellik mazeretini ortadan kaldırıp, çalışkan olunca da işler yoluna giriyor mu diye bakmak lâzım. Çalışkanlık konusunda, ezberlerimiz var fakat bunun doğruluğunu arada bir test etmekte de fayda var gibi. Çok çalışkan bir ulusuz. Aksini söyleyeni sevimli bulmasak da çalışkanlık konusunda ' en' ifadesine, daima şüpheyle yaklaşmışımdır.
Biz çalışıyoruz da elin oğlu, yan gelip yatıyor değil.
Çalışmanın ' niceliği' bir yana, ' niteliğinde' de yığınca sorunlarımız var. OECD'nin rakamları, aslında bu 24 ülke arasında Türkiye'nin çalışma saatleri itibariyle hiç de aşağılarda olmadığını gösteriyor. Türkiye'de 51.5 saate ulaşan ortalama haftalık çalışma süresi, OECD ülkelerinde 31-41 saat arasında... Belediye-İş Sendikası, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerinden yola çıkarak bir araştırma yapmış. Ortaya çıkan sonuç şu: " Türkiye'de haftalık çalışma süreleri, OECD standartlarına göre çok yüksek. "
Bizde haftalık ortalama çalışma süresi 51.5 saat . Diğer OECD ülkelerinde bu süre haftada 43.3 saatle en yüksek Meksika'da. Buna göre haftalık ortalama çalışma süresinde Türkiye ile en yakın takipçisi Meksika arasında bile yaklaşık 8 saat fark bulunuyor. Meksika'yı da haftalık 41 saatlik çalışma süresiyle Yunanistan izliyor. Haftalık çalışma süresi İzlanda'da 40.3, Polonya'da 39.8, İtalya'da 39.3, İsveç'te 36.6, Finlandiya'da 36.3, İspanya'da 35.7 ve Avustralya'da ise 35 saat düzeyinde bulunuyor. En düşük haftalık çalışma süreleri ise 34.8 saatle Norveç ve 31.9 saatle de Kanada'da uygulanıyor. Bu araştırma, tek taraflı bir bakışı sergiliyor; " ücret ve çalışma saati. "
OECD verileri tek başına yetmediği gibi ILO verileri de tek başına ele alındığında bir işe yaramıyor. Bu rakamlar, çalışma hayatını, nicelikler açısından değerlendirdiği için eksik. Çalışmanın niteliğini de işe kattığınızda, ortaya kimsenin görmek istemediği tablo çıkıyor.
Bu tabloya cesaretle bakabilecek misiniz?
Birkaç sonuç aktaracağım: OECD'nin en çok çalışan işçisi de en verimsiz işletmeleri de bizde. OECD ülkelerinde ortalama bir işçi, 1 saatlik çalışma ile milli gelirine 24 dolar katıyor. Türkiye'de ise bu rakam 3 dolar 98 cent ... Değer yaratmayan iş süreçlerinde, uzun süre çalışan işçi, her krizde ilk gözden çıkarılan oluyor. Nitekim krizin teğet halinde dahi 1.2 milyon insanımızı işsiz hale getiriverdik. OECD ülkelerinde ise emeğin verimliliği, en az çalışma süresi kadar önemli olduğu için işçinin iş güvencesi daha fazla. İşverenler, kendi verimsiz yapılarını sorgulamadığı sürece, işçilerin de çok çalışıp az kazandıklarını ön plana çekmesi de son derece yerinde tutum. Değer yaratmayan iş süreçlerini değiştirmek, yalnızca işverenin değil, işçinin de sorumluluğunda. Zaten krizle moraller iyice bozuk olduğu bir ortamda tatsız şeylerden bahsetmek istemiyorum ama... Bildiğin iki şey var: Birincisi, bu rakamlar, değil yarını, bugünü dahi yansıtmıyor. İkincisi de değer yaratmayan iş süreçleriyle daha fazla çalışmakla sürdürülebilir büyümenin sağlanamayacağı. Bu alanda işveren, işçiyi " niteliksizlikle " ya da işçi işvereni " kâr tamahıyla " suçlayabilir. Psikolojik olarak rahatlama sağlar fakat derde çare olmaz. İşimiz her ne ise onu, " verim " ölçeğine taşıyabilmek için " çok çalışmak " ancak ve ancak " gerek şart " olabilir. Yeter şart, daha verimli yapılar ve daha işe yarar süreçler oluşturmak, daha nitelikli mal ve hizmet üretmek ve bilgiyi daha fazla kullanmaktır.