Dünya devi yatırım bankası Lehman Brothers'ın iflası, içeride borsanın dibe vurması, petroldeki şok düşüş ve küresel ekonomik karmaşa içinde, ilgi çekici bir açıklama okuyoruz:
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Ar-Ge destek yasası ardından 45 günde 18 firmanın araştırma merkezi kurmak için başvurduğunu açıkladı.
Bu firmalar, 2 bin 755 araştırmacı kullanacak ve gelecek yıl sonuna dek 1.5 milyar YTL'yi Ar-Ge için harcayacak.
"Ne güzel" diyor ve bu firmaları yürekten alkışlıyoruz.
Fakat dikkatimi çeken, kendi geleceği için dahi "ancak devlet teşvikiyle harekete geçerim" diyen anlayışımızdır.
Dünya ticaret arenasındaki mal ve hizmetlerin niteliği her geçen gün yükseledursun, bizimkiler hâlâ "kendimi geliştirmek için bana para ver" diyen kafada...
Devlet para versin bizimkiler lütfedip kendini geliştirsin. Böyle bir varoluş öyküsü olabilir mi?
Daha geçen hafta büyüme rakamlarının feryadını yazmıştık; "üretiyor ama kazanamıyoruz."
Neden? Araştırmayınca gelişemiyor, geliştiremeyince de kazanamıyorsun.
Zira ancak katma değeri yüksek ürün satarsan kazanabiliyorsun.
Ar-Ge Destek Yasası'na başvuran firmalara bakıyorum. Genelde elektrik, elektronik alanında faaliyeti olanlar başvurmuş.
Bu, iyi bir şey.
Fakat bize has zenginliklerin Ar-Ge'si yapılabileceği gerçeği, hâlâ gündemimizde değil.
Mesela Zihni Derin'den beri çay, olduğu yerde sayıyor.
Fındıkta dünya lideriyiz ama bu ürünü araştırmak veya geliştirmek aklımıza gelmez.
Kendi fauna ve flora zenginliğimizi dünyaya taşıyacak ürünler üzerine bırakın özel sektörü, devletin bilimsel kurumları dahi parmağını kıpırdatmaz.
Araştırma ve geliştirme, zahmetli bir iştir.
Pahalıdır ve ödülü, yılların gerisinde saklıdır.
Bu yasa belki de Türkiye'nin bölgede bir Ar-Ge Merkezi olması sürecini tetikleyecek.
Bunu şimdiden kestiremiyoruz. Eğer işe yararsa, Türkiye'nin kaderi değişebilir.
Benim hayretim, "ancak gelişerek var olunabilecek dünyada" hayatta kalabilmek için hâlâ teşvik gerekenlerimizin aymazlığınadır.