Hayırseverlerin en büyük hayal kırıklığı, hayrının amaç dışı kullanımıdır. Bu, zekatını emanet ettiğin birinin, fitreni zimmetine geçirmesi olabilir.
Okul yapılsın diye bağışladığın arsanın, birilerinin cebine girmesi de... Veya açlara yardım için gönderilen milyar dolarların, o ülkenin diktatörü tarafından yoksul halkı imha için kullanılması da...
Kendi yakın geçmişimize bakın; hayırseverimiz de hırsızımız da bol
olmuş. Çocukluğumda okul idaresinin baskısıyla bizden gri zarflarda toplanan paraların Türk Hava Kurumu'nda; "yöneticilerinin tatil turları" için harcandığını ancak gençliğimde öğrenebilmiştim.
Kurban derileriyle beslediğimiz Kızılay'ımızın aslında mevcut olmadığını, Marmara Depremi'nde anlayabilmiştik.
Geçenlerde bir hayırsever dostum, yaptırdığı okulun içler acısı durumundan yakınıyordu. "Neden böyle oluyor?" sorusunun tek bir cevabı yok.
Ancak hayırseverin hayal kırıklığına meydan vermeyecek araçlar artık var.
Bunlar, yönetişim denilen ve içinde "hesap verebilirlik", "şeffaflık" gibi çağdaş yöntemleri barındıran yaklaşımlardır.
Yaptığın hayrın, yerine ulaştığını bilmek, toplumdaki yardımlaşmanın ivmesini de artırır. Kendinizi ve çevrenizdekileri düşünün: Pek çok insan, yapacağı yardımın "doğru adreslenmiş ihtiyaca" ulaşacağından emin değil. Bu sağlandığında, hayırseverin hizmetine uygun araçlar sunmuş olacağız.
Bunun da çalışan tek yolu; kamu yararı için kurulan organizasyonların, şeffaf ve hesap verebilir yapılar içinde tutulmasından geçiyor.
Nerede Kızılay çadırı görsem, kan vermeyi düşünenlerdenim. Ama bu kanın doğru damara gittiğinden emin olmalıyım.
Deniz Feneri adlı yardım kurumu hakkındaki iddialar; belki karalamadır.
Bunu bilmiyoruz henüz.
Ancak şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle yönetilmeyen her kurum, aynı zan altında bulunuyor.
Frankfurt'ta kurum hakkında başlatılan soruşturma, bizi belki de "ferdi bir hırsızlık" vakasına götürecek.
Fakat olan olmuştur; içtenlik ve Allah rızasıyla yardım yapan hayırseverlerin hayal kırıklığı söz konusudur.
Yasa koyucunun, hayır kurumlarını, "şeffaflık ve hesap verebilirlik" ilkesinde yeniden ve daha sıkı çerçevelemesi şart.
Açları doyuralım derken "gözü açları" beslemeyelim.
Zira aç doyar da açgözlü doymaz.