Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NURULLAH GÜR

Ekonomi politikalarının daraltıcı etkileri kendini hissettirdi

Türkiye ekonomisi 3. çeyrekte yıllık % 2.1 büyüdü. 2025’i üretmi i, istihdamı ve ihracatı destekleyici reformlarla geçirmeliyiz. Bunu başarabilirsek, 2025’in 2. çeyreğiyle birlikte rakamların toparlanmaya başladığına şahit olabiliriz

Merakla beklenen üçüncü çeyrek büyüme verileri açıklandı. Türkiye ekonomisi, temmuz-eylül aylarını kapsayan yılın üçüncü çeyreğinde yıllık yüzde 2.1 oranında büyüdü. Ekonomi bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 0.2 daraldı. Böylece Türkiye, koronavirüs salgınının ekonomiyi sarstığı 2020'nin ikinci çeyreğinden bu yana en kötü büyüme performansını kaydetmiş oldu.
Hanehalkı tüketim harcamaları bir önceki çeyreğe kıyasla büyümeye daha fazla destek verdi. Ancak, tüketim kendi ortalamasının altında bir seyir izlemeye devam ediyor. Kamu harcamaları, 2010'un son çeyreği ve 2011'in ilk çeyreğini kapsayan dönemin ardından, ilk kez yıllık bazda iki çeyrek arka arkaya düşüş gösterdi. Bu eğilim, kamudaki tasarruf tedbirlerinin kısmen devreye girdiğine işaret ediyor. Dolayısıyla, sadece para politikası değil, maliye politikası da ekonomiyi daraltıcı yönde etki oluşturdu.




Yüksek faiz oranlarının yatırım harcamaları üzerindeki etkileri, kendini net olarak gösterdi. Üçüncü çeyrekte yatırımlar yıllık bazda yüzde 0.8 oranında azaldı. Net ihracatın büyümeye katkısı iç taleple aynı oranda gerçekleşti. Net ihracatın bu etkisi, büyük oranda ithalattaki düşüşten kaynaklandı. Bu çeyrekte ihracat yüzde 0.8 artarken, ithalat ise yüzde 9.6 azaldı.




FIRTINALI SULARDAN SERİN SULARA DOĞRU
Sözün özü, 2024'ün üçüncü çeyreği oldukça zorlu geçti. İçinde bulunduğumuz dördüncü çeyreğin ilk iki ayında da koşullar sertti. Enflasyonu düşürmek, kolay ve maliyetsiz bir şekilde gerçekleştirilebilecek bir iş değildir. Önemli olan bu maliyeti boşa çekmemek ve süreci ekonomiyi daha istikrarlı ve verimli hale getirmek için bir fırsata dönüştürebilmektir. İşte bu yüzden 2025 yılını üretimi, istihdamı ve ihracatı destekleyici reformlara geçirmeliyiz. Eğer bunu başarabilirsek, özellikle 2025'in ikinci çeyreğiyle birlikte ekonomik rakamların toparlanmaya başladığına şahit olabiliriz.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın MÜSİAD EXPO 2024 Fuarı'nın kapanışında yaptığı konuşmasında yer verdiği şu satırları oldukça kıymetli görüyorum: "Pembe tablolar çizmek niyetinde değilim. Ama en zor günler geride kaldı. Türk ekonomisi fırtınalı sulardan artık serin sulara doğru yol almakta."




İHRACATÇILARIN DÖVİZ KURUYLA İMTİHANI
İç talebin yavaşladığı bu dönemde ekonomik büyümeyi canlı tutabilmek için ihracata her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ama ihracatçı şirketlerimiz için koşullar destekleyici değil. En büyük ticaret partnerimiz Avrupa'da ekonomik aktivite zayıf. Almanya ve Fransa gibi Avrupa ekonomisinin önde gelen ülkelerinde büyük şirketler, üretimlerini kısarken bir yandan da toplu işten çıkarma planları hazırlıyorlar. İhracatçıları zorlayan tek unsur, yavaşlayan Avrupa ekonomisi değil. Reel efektif döviz kuruna göre, TL sene başından bu yana yaklaşık yüzde 16 değer kazandı. TL'nin reel bazda değerlenmesi, Türk şirketlerinin rekabet gücünü olumsuz etkiliyor.




1 EURO = 1 DOLARA DOĞRU
Euro/dolar kurundaki gelişmeler de ihracatlarını ağırlık olarak Avrupa Birliği'ne yapan şirketlerimizin aleyhine işliyor. Son dönemde doların euro karşısında değerlenmesi, bu ihracatçıların kâr marjını daraltıyor. Bunun nedeni, döviz cinsi gelirlerin büyük oranda euro, maliyetlerin ise dolara endeksli olmasından kaynaklanıyor. Doların, euro karşısında orta vadede değer kazanmaya devam edeceği öngörülüyor. Yaşlanan Avrupa ekonomisi, dinamizmini kaybediyor. Uzunca süredir Avrupa ekonomisinin lokomotifi olan Almanya, artık bu yükü taşımakta zorlanıyor. Rusya'ya uygulanan yaptırımlar ve Çin'in yükselişi Alman ekonomi modelinde büyük hasarlara yol açtı. Avrupa ekonomisinin rekabet gücünü artırabilmesi için daha fazla finansal entegrasyona, politika koordinasyonuna ve yatırıma ihtiyacı var. Ama Avrupa ülkelerindeki mevcut siyasi düzlem, bu politikalarının gerçekleşmesini zorlaştırıyor. Bir taraftan da Amerikalılar, kendi sanayilerini canlandırmak için çok büyük teşvik politikaları uyguluyorlar. Trump'ın başkanlık koltuğuna yeniden oturduktan sonra Avrupa Birliği'nden gelen sanayi ürünlerine karşı tarifeleri arttırması bekleniyor. Bu gelişmeler ve beklentiler, euroyu zayıflatıyor.
Beklenmedik bir gelişme yaşanmadığı takdirde, 1 euro=1 dolar denklemine doğru gidiyoruz. Hatta dolar eurodan daha değerli hale gelebilir. Türkiye'de ihracatçı şirketler, Amerikan ve Asya pazarlarına daha fazla yönelerek orta ve uzun vadede euronun ihracat gelirleri içerisindeki payını azaltmayı hedeflemeliler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA