Şubat ayında yüzde 4.53 oranında artan enflasyon, martta hız kaybederek yüzde 3.16 seviyesinde gerçekleşti. Enflasyon yıllık bazda ise yüzde 68.5'e yükseldi. Mart ayında ortalama fiyatları en yüksek artan harcama grubu eğitim oldu. Bu durum, özel okullar için kayıt yenileme ve dolayısıyla zam dönemine girmiş olmamızla ilintili. Eğitim grubunda fiyatlar, yıllık yüzde 104 oranında artış kaydetti. Eğitim grubundaki fiyat artışları genel tüketici enflasyonunun 35.5 puan üzerinde. Ama eğitim grubunun tüketim sepetindeki ağırlığı (yüzde 1,8) düşük olduğundan okul ücreti zamlarının tüketici enflasyonuna etkisi sınırlı kalıyor.
18.5 PUAN YİYECEKTEN
Yıllık bazda enflasyonu tetikleyen bir numaralı unsur, gıda ve alkolsüz içeceklerdeki fiyat artışları. Yüzde 68.5 olan tüketici enflasyonunun 18.5 puanı mutfağı ilgilendiren yiyecek ve içeceklerden geliyor. Enflasyonun en fazla etkileyen ikinci harcama grubu ise ulaştırma. Konut grubu üçüncü, lokanta ve otellerdeki fiyat artışları ise dördüncü sırada.
DÜŞÜŞ TRENDİNE GİRECEK
Genel beklenti, yıllık enflasyonun nisan ve mayıs aylarında da yükselişini sürdürmesinin ardından haziran itibariyle düşüş trendine girmesi yönünde. Düşüşün hangi hızda gerçekleşeceği, önümüzdeki ayların en kritik meselesidir. Merkez Bankası yılın sonunda enflasyonunun yüzde 36'ya gerileyeceğini beklerken, piyasaların beklentisi yüzde 44 seviyesinde.
YILDA ORTALAMA 93 KG GIDA İSRAFI
Yerel seçimlerin geride kalmasının ardından artık enflasyonla mücadeleye daha fazla odaklanabiliriz. Para politikasının maliye politikası ve yapısal reformlarla desteklenmesi gerekiyor. Gıda fiyatlarındaki artış oranını dizginlemeden enflasyonu yeniden tek hanelere indiremeyeceğimiz ortada. Tarımsal girdi fiyatlarını kontrol altında tutmaya ve tarım teşviklerinin etkinliğini arttırmaya ihtiyacımız var. Tarladan pazara/markete ulaşım sürecindeki aracılık maliyetlerinin azaltılması ve gıda kayıplarının önlenmesi, öncelikli politika başlıkları arasında yer alıyor. Süt ve ette yıllardır yaşadığımız arz-talep dengesizliklerinin çözümü de uzun vadeli politikalar ve piyasa koşullarıyla uyumlu planlamadan geçiyor.
Bunlar işin üretim ayağıyla ilgili olanlar. Gıda enflasyonunun çözümünde tüketicilere yönelik başlıklar da var. Bunların başında gıda israfı geliyor. Türkiye'de haneler yılda ortalama 93 kg gıda israf ediyorlar. Bizimle benzer gelir seviyesine sahip ülkelerden 17 kg daha fazla gıda israfı gerçekleştiriyoruz. Bu israfın hane bazında olduğunu unutmayalım. Rakam oldukça yüksek. Gıda israfını azaltma amaçlı programları hızlandırmalı ve kapsamlarını genişletmeliyiz. İş sadece gıda enflasyonu ilgilendiren politikalarla bitmiyor. Enerjideki dışarıya bağımlılığı azaltmak enflasyonla mücadele için çok kritik. Sanayiden inşaat sektörüne üretim maliyetlerini aşağıya çekmeyi sağlayacak yerli ara mallarının üretiminin arttırılması da öyle. Enflasyonla mücadelenin piyasa düzenlemeleri, kamu harcamaları ve vergi politikaları boyutları da var. Enflasyonla mücadele yolundaki tüm bu gereksinimler, yapısal politikalara işaret ediyor. Yapısal politikaları kamu kurum ve kuruluşları arasında yüksek bir eşgüdümle hayata geçirmek ve böylece insanları enflasyonun düşeceğine ikna etmek için ABD'dekine benzer bir "Enflasyonu Düşürme Yasası"nı gündeme alabiliriz.
İLK HAMLEYİ KİM YAPACAK?
Küresel piyasalar, büyük merkez bankalarının faiz indirimine ne zaman başlayacaklarına odaklanmış durumda. En çok Fed ve Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) hamleleri merak ediliyor. Faiz indirimine yönelik ilk hamlenin ECB'den gelmesi sürpriz olmayacak. Bunun iki temel sebebi var: Birincisi, Euro Bölgesi'nde enflasyon oranı ABD'ye kıyasla daha hızlı düştü. İkincisi, Avrupa ekonomisi büyüme açısından daha zayıf bir performans sergiliyor. Dolayısıyla, Avrupa ekonomisinde çarkların hızlı dönmesi için faiz indirim desteğine daha fazla ihtiyaç var.
ECB büyük ihtimalle ilk faiz indirimini haziran ayındaki toplantıda gerçekleştirecek. Fed ise ECB kadar aceleci davranmayacak gibi görünüyor. Piyasalar bu yıl toplamda ECB'nin 90 baz puan, Fed'in ise 70 baz puan faiz indireceğini fiyatlıyor. Bu beklentiler, Fed'in bu yıl iki veya üç kez faizleri indirebileceği, ECB'nin ise Fed'ten bir fazla hamle yapabileceğini ima ediyor. Bu senaryo Euro'nun aleyhine işleyebilir.