Fed, yılın son toplantısında faiz oranını sabit bıraktı. Avrupa Merkez Bankası da (ECB) aynı yönde bir karar aldı. 2023'te küresel faizler, son 20-25 yılın en yüksek seviyelerini görmüştü. 2024 ise farklı olacağa benziyor. Her iki merkez bankası da 2024'te faizleri indirebileceklerine dair güçlü mesajlar verdi. Enflasyonu tetikleyecek beklenmedik bir dışsal şok yaşanmadığı takdirde, faiz indirimleri muhtemelen yılın ikinci yarısında gerçekleşecek.
Genel kanı, ECB'nin faiz indirimine daha erken başlaması yönünde. Zira, Avrupa ekonomisi, 2023'te zayıf bir performans gösterdi. Hatta Avrupa ekonomisinin lokomotifi olan Almanya, resesyon yaşadı. Avrupa ekonomisinin sorunları yapısal olsa da ECB, faiz indirimlerini elden geldiğince erken başlatarak Euro Bölgesi'ne konjonktürel olarak destek vermeye çalışacaktır. ECB'nin gelecek yıl faizi toplamda 155 baz puan aşağıya çekmesi bekleniyor.
2024'te Fed'den beklenen ise 75 baz puanlık indirim. ABD için bu ölçekte bir faiz indirimi yeterli olabilir çünkü ekonomisi, Avrupa'ya kıyasla daha iyi durumda. 2023'te gerçekleşen keskin faiz artışlarına rağmen, Amerikan ekonomisi bir resesyonla karşılaşmadı, daha ziyade yumuşak bir iniş yaşadı. Özellikle istihdam piyasası güçlü kaldı ve işsizlik oranları, sıkılaşan finansal koşullara karşı direnç gösterdi.
Merkez bankalarından parasal sıkılaşmayı sonlandıracaklarına dair gelen sinyaller, kendini piyasa faizlerinde hissettirmeye başladı bile. Bir ara yüzde 5'leri test eden ABD 10 yıllık tahvil faizleri, yüzde 4'ün altına geriledi. Almanya'da ise yüzde 3'ten yüzde 2'ye doğru bir iniş gerçekleşti.
TÜRKİYE'YE İLGİ ARTIYOR
Gelişmiş ülkelerde faiz oranlarının düşmesi, normal şartlarda gelişen ülkelerin işine yarar. Ama gelişen ülkeler, uluslararası yatırımcıları cezbedecek bir hikâye ortaya koymakta zorlanıyor. Rusya ve Çin'in Batılı ülkeler ile arası her geçen gün açılıyor. Arjantin tam bir kaosun içinde, Meksika ve Brezilya iki ileri bir geri modunda, Güney Afrika'da o bile yok... Hindistan ise bu ülkeler arasında pozitif ayrışıyor. Teknoloji savaşının şiddetlenmesiyle birlikte, Batılı şirketler Çin'deki yatırımlarının bir kısmını Hindistan'a kaydırmaya başladı.
Türkiye, gelişen ülkeler evreninde pozitif ayrışmaya aday bir başka ülke. Uluslararası yatırımcılar, bir süredir Türkiye ekonomisine mesafeli yaklaşıyorlardı. Bu eğilimin arka planında hem siyasi hem de ekonomik nedenler vardı. Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki siyasi ilişkiler Arap Baharı'ndan sonra gerildi. Batılılar, bölgesel meselelere dair Türkiye'nin tezlerini dikkate almadılar.
Türkiye'de siyasi ortamın değişeceğine bahis oynadılar. Bu koşullarda uluslararası yatırımcılar, Türkiye'ye karşı temkinli yaklaştı. Ancak, zaman genel itibarıyla Türkiye'yi haklı çıkardı. Rusya- Ukrayna savaşı, Türkiye'nin bölgesel güç olarak oynadığı rolün ne kadar değerli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Batılılar, Türkiye'ye karşı tutumlarını yumuşatmak zorunda kaldı. Türkiye de Batı dünyasından kopmanın makul bir strateji olmadığını bildiği için ilişkileri normalleştirme yolunda stratejik adımlar attı. Uluslararası yatırımcılar, diplomatik yakınlaşmanın farkında. Yatırım stratejilerini değiştirmelerinin bir nedeni bu.
Türkiye'de enflasyon ve cari açık son yıllarda makro ekonomik istikrarı bir hayli yıpratmıştı. Çeşitli içsel ve dışsal nedenlerden ötürü Türkiye'nin makro istikrardan ziyade ekonomik büyümeyi önceleyen politika tercihi, uluslararası sermayenin yatırım iştahını azaltan bir başka unsur oldu. Makro ekonomik istikrarı yeniden tesis etmeye dönük atılan son adımlar, Türkiye ekonomisine yönelik algıyı iyileştiriyor.
Şu ana kadar yapılanlar ve beyan edilen niyet, finansal rakamlara olumlu yansıdı. Türkiye'nin kredi risk primi, yaklaşık son üç yılın en düşük seviyesine geriledi. Merkez Bankası brüt rezervleri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bitmesinden bu yana 43 milyar dolar artış kaydederek 141.4 milyar dolara yükseldi. Tüm zamanların en yüksek seviyesi. 01-08 Aralık haftasında 1.5 milyar dolar net uluslararası portföy girişi yaşandı. Haftalık bazda 21 Temmuz 2017'den bu yana kaydedilen en yüksek giriş.
TL'YE GÜVEN GERİ GELİYOR
Uluslararası yatırımcıların Türkiye'ye artan ilgisi sevindirici. Ama bundan daha da önemlisi, vatandaşın TL'ye güvenini sağlamak. Kendi insanımızı TL bazlı yatırım araçlarına yönlendiremezsek, Türkiye'nin ekonomik ilerlemesini daha istikrarlı ve sürdürülebilir hale getirmek zorlaşır. Uluslararası sermaye, ekonomik büyüme yolunda Türkiye'ye tabi ki katkı sağlayabilir. Ancak ulusal tasarruflarımızın seviyesi ve ulusal tasarruflar içindeki TL'nin payı uzun vadede Türkiye ekonomisinin geleceği için çok daha belirleyici faktörler.
Vatandaşın TL'ye olan güveni ve ilgisi yavaş da olsa normale dönmeye başladı. KKM verileri buna dair sinyaller veriyor.
KKM'de biriken meblağ, eylül sonuna kıyasla yüzde 18 azalışla 2.7 trilyon TL'ye indi. KKM iki yıl önce kur istikrarını sağlama noktasında önemli bir vazife görse de bu uygulamanın uzun vadede sürdürülebilir olamayacağı en başından belirtilmişti. Hedeflenen senaryo, insanların yeniden dövize dönmeden KKM'deki hesaplarını kademeli olarak TL varlıklara yönlendirmeleri. Bu bağlamda KKM'nin çözülmeye başlaması, makro istikrar açısından olumlu bir haber.