Gazze'deki vahşetin şiddeti her geçen gün artıyor. Yıllardır devam eden çatışmaların ve ablukanın yükünü en çok çocuklar çekiyor. Gazze Şeridi'nde her gün 420 Filistinli çocuk öldürülüyor ya da yaralanıyor. The Economist dergisinin paylaştığı rakamlara göre, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı gerçekleştirdiği saldırılarda hayatını kaybeden sivillerin yüzde 6'sı çocukken, İsrail'in Gazze saldırılarında hayatını kaybedenlerin yüzde 40'ı çocuk. Bu rakamlar, bölgede yaşanan vahşetin boyutlarına dair çok şey anlatıyor.
Save The Children (Çocukları Kurtarın) isimli uluslararası bir STK'nın yaptığı saha çalışmalarının sonuçları, hayatta kalan çocukların ise savaşın ağır travmalarına maruz kaldığını gözler önüne seriyor. Geçen sene yayınladıkları raporun bulgularına göre, Gazze'deki çocukların yüzde 77'si depresif bir ruh haline sahipken, çocukların beşte üçü kendine zarar verme eğilimindeler. Birçok akademik çalışma, yıllardır devam eden çatışmalar neticesinde Filistinli çocukların erken yaşta okulu bırakmak zorunda kaldıklarını gösteriyor. Kimi çocuk işçi olarak çalışırken, bazıları ise vaktini tamamen boşa harcıyor. Günün sonunda yüz binlerce Filistinli çocuk, ülkelerinin geleceği için çok kritik öneme sahip beşerî sermaye gelişiminden yoksun bir hayata mahkum bırakılıyor. 2006-2022 yılları arasında Gazze'nin kişi başı reel GSYH'si yüzde 37 oranında düşmüş. Bu refah kaybı sadece bombaların yerle bir ettiği binalar ve altyapıdan kaynaklanmıyor. Çocukların örselenen hayalleri ve potansiyelleri de Gazze'de hayatı ve ekonomiyi perişan ediyor.
MÜCADELENİN GEREKSİNİMİ
Küresel ve bölgesel güç dengesizliği azalmadan İsrail gibi ülkeler fütursuzca hareket etmeye, Batı da üç maymunu oynamaya devam edecektir. Yakın coğrafyamızda barış ortamının tesis edilmesi için Türkiye ekonomisinin daha da güçlenmeye ihtiyacı var. Uzun vadeli potansiyel büyüme oranımızı yukarı çekerek kalkınma merdivenin basamaklarını istikrarlı biçimde tırmanabilmemiz içinse, öncelikle ekonomik kırılganlıklarımızı azaltmalıyız. Bu yoldaki en büyük engellerden biri de enflasyon. Yüksek enflasyon dönemlerinde haneler, tasarruf etmeyi anlamsız görüp aşırı tüketime meylederler. Bu da ülkede yeterli miktarda finansal kaynak birikmesini engeller. Yüksek enflasyonun neden olduğu belirsizlik ortamında şirketlerin uzun vadeli yatırım yapma iştahı azalır. Şirketler, kısa yoldan kârlılıklarını artırmak için faaliyet dışı alanlara yönelirler. Ezcümle, yüksek enflasyon, ekonomik birimlerin karar alma davranışlarını olumsuz etkileyerek ülkenin kaynaklarını verimli biçimde kullanmasını engeller. Sonuçta uzun vadeli büyüme potansiyeli düşer, gelir dağılımı bozulur. İşte bu yüzden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ekonomi yönetimi, önceliği enflasyonun ateşini düşürmeye verdi.
Enflasyon önümüzdeki birkaç ay daha yükseliş trendini sürdürecek. Merkez Bankası'nın bu hafta açıkladığı tahminlere göre, yıllık enflasyonun Mayıs 2024'te tepe noktasını gördükten sonra düşüşe geçmesi bekleniyor. Merkez Bankası, sıkı para politikasının etkileriyle beraber dezenflasyon sürecinin 2024'ün ikinci yarısından itibaren yaşanacağını öngörüyor.
SIKI PARA POLİTİKASINA İHTİYAÇ SÜRÜYOR
Merkez Bankası, 2024 yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 33'ten yüzde 36'ya yükseltti. Bu tahmin, politika faizinin olası seyri açısından önem arz ediyor. Yüzde 33'lük eski tahmin baz aldığında politika faizini yüzde 37-38 civarına yükseltmek, pozitif reel faize karşılık gelmek için Merkez Bankası'na yeterli gözükebilirdi. Yüzde 36'ya çekilen 2024 yıl sonu enflasyon tahmini, politika faizinin önümüzdeki aylarda yüzde 40'ı görebileceğini ima ediyor. Sıkı para politikasının bir süre daha devam etmesi gerekiyor. Grafikten de görüleceği üzere, döviz kuru (19.9 yüzde puan) ve talep (10.3 yüzde puan) gibi para politikasının etki alanında olan unsurların enflasyon üzerindeki etkisi büyük.
Sıkı para politikası ile bu etkileri törpülemek, zamanla fiyatlama davranışlarının ve beklentilerin de normalleşmesine katkı sağlar. Tek başına yeterli olmasa da bu kadar yüksek bir enflasyonu düşürebilmek için sıkı para politikası bir ön koşul. Türkiye, enflasyon virüsünden kurtulabilmek için antibiyotik tedavisine başladı. Yeterli dozda ilacı almadan bu tedaviyi yarıda bırakmamalıyız. Enflasyonu düşürebildiğimiz takdirde bugün katlanmak zorunda kalacağımız bazı sıkıntıların karşılığını gelecekte daha yüksek ve kalıcı bir refah artışı ile alabiliriz. Bunun gerçekleşmesi yönünde mücadele verirken bir taraftan da enflasyonun toplumsal maliyetlerinin daha adil ve kabul edilebilir biçimde dağıldığından emin olmalıyız.