Finansal türbülans ufak sıyrıklarla atlatılmaya çalışıyor. Şu an için problemli banka sorunu ABD ve İsviçre ile sınırlı kaldı. İsviçreliler, karışmadığı finansal skandal kalmayan, sektörün en "itibarlı" üyelerinden Credit Suisse'i UBS'e yamayarak durumu kurtarmaya çalıştı. ABD ise Fed aracılığı ile finansal piyasalara likidite sunarak ve panik havasını dindirmek için mevduat garantisi kapsamını geçici süreyle genişletmenin yollarını arayarak süreci yönetiyor. Enflasyonu düşürme yolunda para politikasını sıkılaştırırken böylesi bir türbülansı deneyimlemek, Fed'in hesaplarını bozdu. Fed durumun görüldüğünden daha kötü olduğuna dair bir sinyal vererek panik havası oluşturmamak ve enflasyonla mücadele programını bozmamak adına faizleri arttırmaya devam etti. Ama faiz artışı 25 baz puan ile sınırlı kaldı. Bankalar batmasaydı, faiz artışı büyük ihtimalle 50 baz puan olacaktı.
Finans piyasalarındaki endişeler bitmiş değil. 2008'dekine benzer ölçekte bir kriz çıkar mı diye korkanlar var. Mevcut veriler, türbülansın o denli büyük bir sistematik soruna dönüşmeyebileceğini gösteriyor. Son yaşananlar, 2008 krizinden ziyade 1980'lerdeki tasarruf ve kredi kurumları (S&L) krizini andırıyor.
TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR?
O dönemi kısaca hatırlayalım. 1970'ler boyunca ABD'deki birçok S&L, düşük faiz oranlarıyla piyasadan büyük miktarlarda borç alarak bu parayı müşterilerine kredi olarak vermişti. Ancak Fed 1980'lerin başında enflasyonu dizginlemek için faiz oranlarını arttırmaya başlayınca, bu kurumların çoğu, verdikleri kredilerden borçlanma maliyetlerini karşılayacak kadar gelir elde edemez hale gelmişti. Aynı zamanda, birçok S&L beklenen getiriyi sağlayamayan riskli gayrimenkul girişimlerine büyük yatırımlar yapmıştı. Sonuçta sektör, mali zorluklar yaşamaya başladı. Bunlar yaşanırken Amerikan hükümeti finans piyasalarını kuralsızlaştırmaya (deregülasyon) devam etti. S&L'ler önlerinde daha geniş oyun alanı bulunca riskli yatırımlara daha fazla yüklendi. Kriz derinleşti ve birçok S&L iflas etti. Günün sonunda Amerikan hükümeti, finansal kumar oynayan bu kurumları vergi mükelleflerini parasıyla kurtarmaya çalıştı.
Zaman ve aktörler değişse de maalesef hatalar ve sorunlar değişmiyor. Politika yapıcılar, yapısal problemleri çözmek yerine palyatif çözümlerle günü kurtarmaya çalışıyor. Finans piyasaları mutlu olduğu, ekonomide de sanal bir refah artışı oluştuğu müddetçe riskler ve yan etkiler göz ardı ediliyor. Sonuçta küresel ekonomi kısır döngüden kurtulamıyor.
YAPAY ZEKÂYA HÜCUM
Yapay zeka 1950'lerden bu yana bilim dünyasında tartışılan ve araştırılan bir mesele. Artık bu teknoloji, bilimsel mecralardan çıkıp gerçek hayata sirayet etmeye başladı. Bizler ilk etapta sosyal medya, oyunlar, online alışveriş ve navigasyon gibi uygulamalar yoluyla yapay zeka teknolojisi ile temas ettik. Son birkaç yıldır yapay zeka uygulamalarının etki alanı genişledi. Şu sıralar popülerliği artan uygulama ise yapay zekaya dayalı sohbet robotları. OpenAI'ın ChatGPT uygulaması çok sükse yaptı. Google ve Microsoft gibi teknoloji devleri de treni kaçırmamaya çalışıyor. İrili ufaklı, farklı amaçlara ve hedef gruplara hitap eden onlarca yapay zeka uygulaması piyasada arzı endam etmiş durumda.
Her teknolojinin iyi ve kötü tarafları var. Aslında teknolojinin kendisini iyi ya da kötü olarak nitelemek doğru değil. Burada asıl önemli olan, teknolojinin doğru tasarlanıp etkin kullanım alanlarına yönlendirilip yönlendirilmemesi mevzu. Yapay zekanın insanı daha verimli hale getirebilecek, daha sağlıklı kararlar almamızı sağlayacak ve günlük hayatımızı anlamlı biçimde kolaylaştırabilecek tarafları var hiç kuşkusuz. Ama sorun şu ki, teknoloji şirketleri, yapay zekayı daha çok insan üzerinden kolay para kazanmak, insanları kendi sektörlerinin veya hayat görüşlerinin çıkarlarına hizmet edecek alanlara yönlendirmek gibi toplumsal faydası çok düşük olacak amaçlar için geliştiriyorlar.
KAMU-ÖZEL SEKTÖR DENGESİ
Teknoloji geliştirme ve onları doğru kullanım alanlarına yönlendirme noktasında devletlere çok fazla iş düşüyor. Kamu sadece piyasa denetleyicisi olarak değil, piyasa yapıcısı olarak devreye girmeli. Ama yapay zeka alanında kamu, özel sektörün bir hayli gerisinden geliyor. ABD ve AB gibi büyük aktörlerde bile kamunun yapay zekaya ayırdığı bütçe birkaç milyar doları geçmiyor. 2015-2021 döneminde küresel ölçekte kurumsal şirketlerin yapay zekaya yaptıkları toplam yatırım ise 324 milyar dolar. Arada dağlar kadar fark var. Yazdıklarımdan yapay zeka teknolojisine sadece kamunun hakim olması gerektiği anlaşılmasın. Devlet ve yapay zeka denince genelde insanların aklına ya George Orwell'in '1984' isimli distopik romanı veya Çin geliyor. Bu konuda benim önermeye çalıştığım şey, kamu ile özel sektör arasında bir denge kurmak. Aksi takdirde, mevcut dengesizlik büyük teknoloji şirketlerin yapay zekayı tekeli altına almak ile sonuçlanabilir. O da tedirgin edici ayrı bir distopya...