Küresel ekonomi bir yılı aşkın süredir çeşitli arz sıkıntılarıyla mücadele ediyor. Liste oldukça kabarık:
* Salgının patlak vermesinin hemen ardından bazı ülkelerin hammadde stoklaması ve kritik hammaddelerin ihracatını zorlaştırıcı politikalar uygulamaları.
* Otomotiv sektöründe yaşanan çip krizi.
* ABD'de salgın sonrası çalışma hayatına dönmekte kararsız kalanların neden olduğu işgücü kıtlığı.
* Karantinadan dolayı bazı büyük limanların kapalı kalması ve küresel ticaretin yeniden hareketlenmesi sonucunda uluslararası taşımacılık maliyetlerinin artması.
* Kuraklıktan dolayı küresele ölçekte tarımsal rekoltenin azalması.
* İngiltere'de baş gösteren tır şoförü açığı.
* Kömür, doğalgaz ve petrol fiyatlarının artması.
Bu arz sıkıntıları, üretim yapmayı hem zorlaştırdı hem de maliyetli hale getirdi. Grafikten de görüleceği üzere, üretimi ilgilendiren kritik girdilerin fiyatları salgın öncesi seviyelerle kıyaslandığında uçmuş durumda. Ekonominin arz tarafı bu kadar problemle arka arkaya boğuşmak zorunda kalınca, haliyle küresel ölçekte enflasyon da tırmanışa geçti. Merkez bankaları, enflasyonu azdıran bu unsurların arızi/ geçici olduğunu ve fiyat artışlarının zamanla normalleşeceğine vurgu yaptılar. Büyük oranda da haklıydılar. Ancak arz darboğazlarının sayısı ve etki gücü arttıkça, enflasyona dair endişeler de yükseldi. Her bir yeni arz şoku, fiyatların üzerine koydu. Süreç uzadıkça, enflasyondaki artışın ne derece geçici olduğu sorgulanmaya başladı. Hatta bazı iktisatçılar, stagflasyon (ekonomik durgunluğun ve yüksek enflasyonun aynı anda yaşanması durumu) riskini dillendiriyorlar.
Bu hafta Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) düzenlediği forumda konuşan dört büyük merkez bankasının (Fed, ECB, İngiltere Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası) başkanları, enflasyondaki tırmanışın geçici olduğunu fakat beklenenden yüksek ve uzun sürebileceğinin altını çizdiler. Merkez bankaları ihtiyatlı iyimserliklerini halen koruyorlar. Ama bu kadar fazla arz şokunun üst üste gelmesinin, merkez bankacılarının canını sıktığı anlaşılıyor. O yüzden de para politikası duruşlarını gözden geçiriyorlar.
STAGFLASYON RİSKİ?
Mevcut koşullar altında stagflasyon riskinin gerçekleşme ihtimali düşük. Ancak, arz sıkıntılarının çözülmesi uzarsa veya yenileri baş gösterirse, kötüleşen beklentilerle birlikte bir enflasyon sarmalı yaşanabilir. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda merkez bankaları panik düğmesine basıp para politikasını çok sert daraltırlarsa, o zaman stagflasyon küresel ekonomiyi vurabilir. Ancak, küresel borç seviyesinin 300 trilyon dolara yaklaştığı ve sermaye piyasaları için büyük bir düzeltme hareketinin oldukça riskli olduğu bir dönemde merkez bankaları faizleri çok hızlı yükseltmek istemeyeceklerdir. 1970'lerdeki stagflasyondan sonra gelişmiş ülkelerin merkez bankaları faizleri hızla artırmışlardı. Yüksek faiz ortamına geçiş, 1980'lerde gelişmekte olan ülkeleri büyük bir borç krizine sürüklemişti. Para politikasının dozajında yapılacak bir hata, bu sefer sadece gelişmekte olan ülkeleri değil, bazı gelişmiş ülkeleri de büyük bir borç sorunu ile karşı karşıya bırakabilir.
Merkez bankaları bu yüzen ihtiyatlı hareket etmeye çalışıyorlar. Stagflasyon riskinden kaçınmak için dört büyük merkez bankasının talep enflasyonu ile maliyet enflasyonunu mümkün olduğunca birbirinden ayırarak para politikasını ne zaman ve hangi hızda sıkılaştıracaklarına titiz biçimde karar vermeleri gerekiyor. Arz problemlerinin daha fazla uzamaması ve stagflasyonu tetiklememesi için küresel ölçekte politika koordinasyonuna da ihtiyaç var. En azından ülkelerin küresel emtia fiyatlarını arttırıcı etkiye sahip olabilecek gereksiz gümrük vergisi artışları, ihracat kısıtlamaları ve vadeli enstrümanlar üzerinden dönen spekülasyonlardan uzak durmaları gerekiyor. Ama ABD, AB, Çin, Rusya ve OPEC ülkeleri gibi beş benzemez aktörün asgari koşullarda da olsa ortak bir efor ortaya koyması çok zor. O yüzden ve arz sıkıntılarının gerçekten geçici olmasının yanı sıra merkez bankalarının zamanlama ve doz hatası yapmaması, stagflasyondan korunabilmek için çok kritik olacak.