Enflasyonun sadece parasal bir fenomen olduğu görüşü, uzun yıllar dünya sahnesinde politika yapıcıların kılavuzu oldu. Bu görüş, para politikasının kurallara bağlı ve öngörülebilir biçimde yürütüldüğü takdirde enflasyon sorununun olmayacağını iddia eder. İşi basite indirgeyerek enflasyonun yapısal nedenlerine fazla bakmaz. Enflasyon hedeflemesi bu iktisadi anlayış temel alınarak tasarlanmıştır. Hakkını vermek gerekir ki enflasyon hedeflemesinin dünya genelinde düzgün çalıştığı bir dönem oldu. Çin'in ucuz ürünlerinin küresel enflasyonu törpülediği ve uluslararası sermaye hareketlerinin görece istikrarlı olduğu 2000'lerin başında parasal aktarım mekanizması ve enflasyon hedeflemesi fena çalışmadı.
Enflasyona sadece parasal bir mesele olarak bakmanın, hedefi tutturmada başarı sağlamadığını son 10 yılda defalarca gördük. Bazı yapısal meseleler para politikasını ve merkez bankalarını aciz bırakıyor. Gelişmiş ülkelerin geçtiğimiz 10-15 yıllık dönemde yüksek enflasyon gibi bir problemleri olmadı. Ama onların da derdi, enflasyonu bir türlü yüzde 2 hedefine ulaştıramamaktı. 2008'deki kriz sonrasında iyice ayyuka çıkan gelir eşitsizliği, bazı ürün gruplarında talebin zayıf kalmasına neden oldu. Trilyonlarca dolar para basıldı. Negatif reel faiz verildi. Sonuç değişmedi. Enflasyon kıpırdamadı. Gelişmeleri doğru okuyan bazı merkez bankaları, 20-30 yıl önce kimsenin hayal edemeyeceği bir şey yaptılar ve gelir eşitsizliğini tartışmaya açtılar.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ RİSKİ
İklim değişikliği, enflasyon için tehdit oluşturan bir başka faktör. Kuraklık, sel gibi aşırı hava olayları, tarımsal üretimi ve bazı ekonomik değişkenleri doğrudan ve dolaylı olarak etkileyerek enflasyonu tetikleyebiliyor. Enflasyonla ilgili bu yapısal meseleleri laf olsun diye açmadım. Geçen hafta para politikasının enflasyonla mücadelede tek başına yeterli olamayacağından bahsetmiştim. Son enflasyon rakamları bunu teyit ediyor. Kuraklığa bağlı olarak ortaya çıkan gelişmeler, gıda ve konut gruplarında artan fiyatlarla enflasyonu besliyor. Temmuzda enflasyon bir önceki aya göre yüzde 1.8 arttı. TÜFE'deki bu artışın yüzde 83'ü gıda ve konut grubundan geliyor.
Kuraklık, gıda enflasyonunu küresel ölçekte artırıyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün açıkladığı küresel gıda fiyat endeksindeki yıllık artış, yüzde 40'ları gördükten sonra haziran ve temmuzda gevşedi. Yine de küresel gıda enflasyonu yüzde 30'larda. Gıda enflasyonu bizde de yüksek.
Normalde yaz aylarında tarım ürünlerinin fiyatları düşer. Ancak, kuraklıktan dolayı 2021'de bunu göremedik. Alkolsüz içecekleri hesaba katmadan sadece gıdanın ele alındığı harcama grubunda yıllık enflasyon yüzde 25. İçimizi yakan orman yangınları başta seralar olmak üzere tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Bu koşullarda gıda enflasyonu bir süre daha yüksek seyredebilir.
KURAKLIK VE ENERJİ ÜRETİMİ
Kuraklık, barajlardaki su seviyesini de düşürüyor. Yetersiz su seviyesi hidroelektrik santrallerinin ürettiği enerjinin azalmasına neden oluyor. Hidroelektrikte yaşanan kaybı doğal gaz ile çalışan santraller telafi ediyor. Hidroelektrik santrallerinin elektrik üretimindeki payı 2019'da yüzde 29.2'ye çıktıktan sonra yüzde 21.7'ye geriledi. Doğal gazınki ise yüzde 18.9'dan 27.3'e tırmandı. Küresel enerji fiyatlarının artması ve döviz kurunun yüksek seyretmesi doğal gaz ile elektik üretimini maliyetli hale getiriyor. Bu gelişmelerin sonucu olarak geçtiğimiz haftalarda doğal gaza ve elektriğe zam yapılmıştı.
Fiyatlardaki bu değişim konut grubunda enflasyonu artırdı. Yapısal riskleri gören merkez bankaları klasik para politikası araçlarının yanına yenilerini ekliyor. Artık merkez bankaları iklim değişikliğiyle mücadele için çevreci finans enstrümanlarının gelişimine destek olmaya çalışıyor. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini bertaraf etmek ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya mirası bırakmak için sadece politika yapıcılara değil, bireylere ve şirketlere de önemli görevler düşüyor. Tüketim alışkanlıkları ve üretim yöntemlerinizi bu kolektif mücadeleye katkı vermek için değiştirmeliyiz.