Bütçe açığımız Ocak-Haziran döneminde geçen yıla kıyasla yüzde 39.3 oranında arttı. Ekonominin kamu desteğine ihtiyaç duyduğu böylesi bir dönemde açığın artması kaçınılmaz. Koronavirüs vakalarının ülkemizde yüksek seyrettiği nisan ve mayıs aylarında evlere kapandık. Tüketim azalınca ve vergi ödemeleri ötelenince Hazine'nin gelirleri bu iki ayda azalmıştı. Haziranda gelirler biraz toparladı. Yılın ilk yarısının toplamında bütçe gelirleri yüzde 13, vergi gelirleri ise yüzde 9.2 artmış. Vergi gelirlerindeki bu artış enflasyon oranının altında kaldı. Dolayısıyla, reel olarak vergi gelirlerinde kayıp yaşandı. Hazine'nin kasasına gelir vergisi ve KDV'den nominal olarak da daha az para girdi.
EKONOMİYİ CANLANDIRDI
Bütçe giderleri ilk yarıda yüzde 17.3 oranında artmış. Koronavirüs döneminde çalışanlara, dar gelirli ailelere ve üretici kesimine sağlanan destekler sonrasında cari transferlere Hazine'den aktarılan para yüzde 20 artmış. Bütün bu rakamlar, kamunun bu zor zamanda vatandaşın ve reel sektörün yanında olmaktan geri durmadığını gösteriyor. Atılan adımlar bütçe açığını artırdı ama ekonomiyi de canlandırdı. Bazı ülkelerde kamunun devreye girmesine rağmen, verilen desteğin ekonomiyi yeterince ayağa kaldıramadığını görüyoruz. Türkiye bu anlamda ciddi bir sorun yaşamıyor.
BÜTÇE AÇIKLARI DÜNYA GENELİNDE ARTIYOR
Bütçedeki bozulma bize has değil. ABD haziranda 864 milyar dolar bütçe açığı vererek tüm zamanların rekorunu kırdı. ABD'de bütçe açığının GSYH'ye oranının bu yılı çift haneli rakamlarda kapatması bekleniyor. Euro Bölgesi'nde ise bütçe açığı oranı yüzde 15'e yükselebilir. Normalde bu oran yüzde 3'ü geçtiğinde makro ekonomik istikrar için kırmızı alarm çalar. Ancak, normal zamanlardan geçmiyoruz. Salgın döneminde ülkelerin açıkladığı kurtarma paketlerinin toplam tutarı 10 trilyon doları aştı. Tarihte daha önce görülmemiş bir seviye. Koronavirüs sağlık ve ekonomik anlamda bir tehdit unsuru olmaya devam ettikçe bütçe açıklarındaki artış sürecek. Bazı iktisatçılar, enflasyon probleminin olmadığı ülkelerde para basarak bu açığı kapatmayı öneriyor. Bazıları ise servet vergisi gibi yöntemlerle toplumun ultra zengin kesiminden daha fazla vergi toplayarak bu açığın kapatılması gerektiğini söylüyor. Uluslararası ölçekte kamu borçlarının ötelenmesini veya silinmesini önerenler de var. Ülkelerin kamu bütçesini şeffaf ve sürdürülebilir şekilde nasıl düzene sokacaklarının tartışılmaya açılması 2022'yi bulabilir. Etkin tedavi yöntemleri ve aşı bulunana kadar ekonomi cephesinde çalışanları, dar gelirlileri ve şirketleri korumak öncelikli mesele olmaya devam edecek.
AB'DE 75O MİLYAR EURO KAVGASI
Ekonomiye sunulacak her desteğin hayati önem taşıdığı bu dönemde AB liderleri, 750 milyar euroluk kurtarma fonunun detayları konusunda bir türlü anlaşma sağlayamadılar. Hollanda, Avusturya, İsveç ve Danimarka kaynakların ağırlıklı olarak hibe şeklinde verilmesine karşı çıkarak sürecin önünü tıkıyorlar. Bu ülkeler kurtarma yardımının hibe olarak sunulmasından ziyade koşullu borç olarak verilmesinden yanalar. Yani, hükümetlerin yapısal reform yaptıkça ülkelere kurtarma fonundan borç verilsin görüşündüler. Bir türlü ortak bir formül bulunamaması, AB ekonomisine yönelik belirsizlikleri arttırıyor.
ABD salgına karşı verilen mücadelede yetersiz kaldı. Vaka sayılarındaki artışın önüne bir türlü geçilemiyor. Durum böyle olunca bazı eyaletler, bazı sosyal kısıtlamalara geri döndü. İşsizlik verileri son haftalarda biraz olsun toparlansa da ekonomik aktivite henüz kendine gelmiş değil. Kısıtlamaların artmasıyla birlikte Amerikan ekonomisinde toparlanmanın yavaşlayacağı endişesi var.
Çin, salgının ilk dalgasını ABD ile kıyaslanamayacak derecede iyi yönetti. Bu performans ekonomiye de yansıdı. İlk çeyrekte yıllık bazda yüzde 6.8 daralan Çin ekonomisi, ikinci çeyrekte beklentilerin üzerinde bir rakamla yüzde 3.2 büyüdü. Çin'de işler normalleşirken ABD'nin bir türlü tünelin ucundaki ışığı görememesi, Trump'ın Pekin yönetimine karşı daha agresif bir tutum sergilemesine neden olabilir.