TÜİK hafta başında nisan dönemine dair istihdam verilerini açıkladı. Genel işsizlik oranı yüzde 14.1'den 13'e indi. İşsizliğin düşmesinde başta tarım ve turizm olmak üzere mevsimlik istihdamdaki artış etkili oldu. Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik rakamlarında hafif de olsa bir yükseliş var.
Türkiye'de işsizlik uzunca bir süre yüzde 9-10 bandında gezinmişti. Geçen yıl ağustos ayında yaşanan kur şoku sonrasında daralan taleple birlikte konjonktürel olarak işsizlik yüzde 14'lü seviyelere yükseldi.
Reel sektördeki bazı şirketlerin kur şokunun olası etkilerini fazla kötümser bir tonda yorumlayarak etkiler tam olarak yaşanmadan önden işçi çıkartmaya başlaması, işsizliğin bir anda sıçramasına neden oldu.
İşsizliğin nedenlerini sadece konjonktüre bağlamak doğru değil. İşsizliğe dair bazı yapısal nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
Türkiye'de birçok şirket kalite odaklı bir anlayıştan ziyade maliyetleri önceleyen bir yönetim anlayışına sahip olduğu için Batılı standartlarda yaklaşık 5-6 kişinin yaptığı işler bizde 3 kişiye yaptırılmaya çalışılıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, Türkiye'de aşırı çalışma (haftada 48 saatten fazla) çalışanların oranı yüzde 30 iken bu oranın dünya ortalaması yüzde 15 civarındadır. Durum böyle olduğu için ne çalışanlardan istenildiği ölçüde verim alınabiliyor ve dolayısıyla şirketler büyüyebiliyor ne de istihdam yeteri kadar artabiliyor.
Emek piyasasına yönelik bazı katı düzenlemeler ve istihdam üzerindeki vergi yükünden dolayı insan çalıştırmak bazı zamanlarda aşırı maliyetli bir hale dönüştüğü için şirketler işe alımlarda gönülsüz hareket ediyorlar.
Birçok ülkede 20. yüzyılın ikinci yarısında artmaya başlayan kadınların işgücüne katılımı, Türkiye'de 2008 sonrasında hızlandı. Bu koşullarda emek piyasasının ancak uzun bir sürede emebileceği işgücüne katılım artışını 10 yıllık bir sürece sığdırmaya çalıştık. Yatırımlar ve istihdam olanakları bu kadar hızlı artmayınca kadınlarda işsizlik oranı yüksek kaldı.
Genç nüfusun yüksek olması da işgücüne katılımın hızlı artmasına neden oluyor. Gençlere yönelik mevcut iş olanakları emek arzını karşılamanın uzağında kalıyor.
Batılı ülkelere ve bazı gelişmekte olan ülkelere kıyasla kısmi zamanlı işler gibi esnek çalışmaya dayalı istihdam olanaklarında gerideyiz. Esnek çalışmayı teşvik etmeye dair düzenlemeleri hayata geçirmeye başladık. Süreç tamamlandığında özellikle kadınlara ve gençlere yönelik iş olanakları artacaktır.
Eğitim sistemiyle ilgili problemlerden dolayı emek piyasasında iş arayanlar ile işverenler arasında oluşan derin bir beceri uyuşmazlığı var. İşverenler istedikleri kriterlere uygun çalışan bulamazken, yüzbinlerce kişi de kendi istedikleri alanlarla ilgi iş bulmakta zorlanıyorlar.
Önümüzdeki 1.5 yıllık süreçte ekonomik aktivitenin kademeli bir şekilde iyileşmesine paralel olarak işsizlik rakamlarında düşüş yaşanabilir. Ancak, YEP'te de vurgulandığı üzere işsizlik oranları bir süre daha çift haneli rakamlarda seyretmeye devam edecek. İşsizliği daha makul tek haneli seviyelere çekebilmek için şirketlerimizin insan kaynakları yönetimi anlayışlarını gözden geçirmelerinin yanı sıra emek piyasası düzenlemeleri, eğitim ve vergi sistemini kapsayan bütüncül reformlara ihtiyaç var. Bir taraftan da 4. Sanayi Devrimi olarak adlandırılan teknolojik dönüşüm sürecinde emeği ikame eden değil emek verimliliğini arttırma yoluyla üretim ve istihdam olanaklarını aynı anda arttırabilecek, bir başka ifadeyle insanı merkeze alarak gerçek anlamda değer üretebilen, teknolojileri geliştirmeye yoğunlaşmamız gerekiyor.