CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bir gazeteci arasında çok ağır hakaretlere varan bir kavga yaşandı. Kendisine "AK Parti'nin adamı, vatan haini" diyen gazeteciye Kılıçdaroğlu, "Ben, bu partiyi senin gibi 'elinde viski kadehleriyle partime yön veren' alçakların elinden aldım ve Halkın Partisi yaptım" sözleri ile karşılık verdi.
Devam eden kavgada dile getirilen ağır hakaretler ve geçmişten bugüne "biriktirilmiş" olaylar bu yazının konusu değil.
Gazeteci ve Kılıçdaroğlu arasındaki esas mesele, "yeni bir siyaset mühendisliği"ne karşı yeni bir kavganın tezahürü. Kılıçdaroğlu, gazetecinin geçmişte yaptıklarını sırladıktan sonra şöyle bir ifade kullanıyor: "Bahsettiğim zat şimdilerde çıkmış meydana, 'Şu ilçe Belediye Başkanı Cumhurbaşkanı adayı olsun' 'Bu belediye başkanı, şu başkandan daha iyi' gibi cümleler kuruyor."
Kılıçdaroğlu'nun bu ithamına karşı söz konusu gazeteci de, "Bana olan kinlerinin temelinde aslında CHP kurultayı var. CHP kurultayı öncesinde Özgür Özel'e verdiğimiz destek var."
Kavganın tarafı olan gazeteci bu sözleri ile bir partinin işleyişinde taraf olduğunu açık ortaya koyuyor.
Türk siyasal hayatında mesleği gazetecilik gibi görünen bir çok kişi, gazeteciliğinin önemli bir misyonunu "siyaset mühendisliği" ya da "dizayn siyaseti" olarak görmüşlerdir. Bir çok gazeteci mesleğinin son dönemlerinde yazdıkları hatıra kitaplarında, bu yaptıklarının sanki çok matah bir şeymiş gibi ballandıra ballandıra anlatmışlardır.
Hangi siyasetçiyi öne çıkardıklarını, hangi lidere karşı itibar suikastı yaptıklarını, koalisyonların kurulma ya da bozulma süreçlerinde ne tür siyaset dışı yöntemlere başvurduklarını meseleler olup bittikten sonra gazetecilerin ya da siyasetçilerin hatıratlarından bizler okuduk. Şimdi zamana bırakma ihtiyacı duymadan kavga açıkça veriliyor.
Siyaset mühendisliğinin öncüsü olan gazeteciler bu fonksiyonlarını yerine getirirken tek başlarına hareket etmemişlerdir. Organize çıkar grupları ve iktidar alanlarını korumak isteyen vesayetçi bloklarla ittifak yapmışlardır.
Siyaset mühendisliği uzun süre "rejim krizi" üzerinde yapılmıştır. Vesayetin nispeten aşındığı dönemlerde parti kongrelerinde kimin destekleneceği, hangi partiden hangi siyasetçinin ayrılarak başka partilere eklemleneceği, bir partinin içinde çatlaklar oluşturularak kimin öne çıkarılacağı, partisinden ayrılanlara ne tür parti kurdurulacağı gibi sonuç alıcı farklı dizayn siyasetleri kesintisiz bir şekilde devreye sokulmuştur.
Geçmişte iktidarı belirleme süreçlerinde bu siyaset mühendisliği sonuç alıcı bir işlev gördüğü için maalesef siyasetin normali haline gelmişti.
Erdoğan döneminde, bir çok konuda olduğu gibi siyaset mühendisliklerine karşı da yoğun bir mücadele verildi. Erdoğan ve partisi; siyaset mühendislikleri ile karşısına çıkan siyaset ve demokrasi dışı engelleri, krizleri, müdahaleci yöntem ve süreçleri etkisiz hale getirdi. Siyasal alanı, siyasal partileri, aktörleri dönüşüme zorladı. Medyanın çoğullaşması için mücadele verdi.
Erdoğan döneminde, AK Parti özelinde başarısız olan siyaset mühendislikleri muhalefeti dizaynda maalesef başarılı oldu.
2010 yıllardan itibaren, CHP'de parti başkanı kumpasla değişime zorlandı. MHP'ye kaset kumpasları kuruldu. Sonra MHP'den ayrılanlar yeni parti kurdular. 2018 seçimlerin itibaren ise AK Parti'ye karşı muhalefete aynı masa etrafında toplanması için baskı kuruldu. Masadan kalkan Akşener'e ağır hakaretler edildi. İnce'ye itibar suikastı yapıldı. Seçim öncesi yaptığı altılı masa dizaynıyla siyaset dehası gösterilen Kılıçdaroğlu, seçimi kaybedince aynı gazeteciler tarafından bir anda yerin dibine sokuldu.
Bugünlerde muhalefet özelinde yürüyen karşılıklı hakaretler aslında 2028'e yönelik yeni bir dizayn siyasetinin alttan alta yürüyen kavgası ile ilgili. Önümüzdeki süreçte, bu kavga hangi aktörün öne çıkarılacağı, kimin itibarsızlaştırılacağı tartışmaları ile devam edecek. CHP özelinde mevcut genel başkan, muhalifler ve belediye başkanları arasında devam eden mikro iktidar mücadelesi aynı zamanda muhalefet medyası ve gazetecileri üzerinden de yürüyecek.