Washington'da gerçekleşen NATO liderler zirvesindeyiz.
Yetmiş beş sene önce 12 üye ile ilk kuruluş anlaşmasının imzalandığı salonda bu yıl aile fotoğrafı çekilerek zirve başladı.
Amerikan medyası, NATO zirvesinden daha çok, zirve sonrası Biden'ın adaylıktan çekilip çekilmeyeceğine odaklanmış durumda. Hareketleri ve konuşmalarına bakılarak, Biden son bir kez daha test ediliyor.
Biden'ın adaylıktan çekilmesine yönelik baskı ve farklı çağrıların, zirvenin hemen ardından yoğunlaşacağı bekleniyor. Biden için zirveden çıkacak sonuçtan daha çok, üç gün boyunca sendelememesi ve sözünü unutmaması başarı sayılacak.
Biden'in zirvede göstereceği performans sadece Amerikalılar için değil, NATO'nun geleceğini de ilgilendirmesi bakımından zirveye katılan liderler açısından da önemliydi.
Trump'ın tekrar seçimi kazanması durumunda ittifakın geleceğinin ne olacağı Avrupa'da çoktan tartışılmaya başlandı. Trump, iktidarı döneminde NATO'yu "modası geçmiş" bir örgüt olarak nitelendirmiş, ittifaktan çıkmaktan bahsetmiş, kendi savunması için yeterince harcama yapmayan Avrupa'nın güvenliğini, kendi ülkesinin sağlamak zorunda olmadığını belirtmişti. Hatta "Rusya'nın bu ülkelere karşı ne isterse yapabileceğini" bile söylemekten geri durmamıştı.
Zirvenin iki önemli odağı, Rusya-Ukrayna savaşı ve Asya-Pasifik özelinde Çin olsa da, aslında bu konular birbirinin içine geçmiş durumda. 2019 yılına kadar bildirilerinde resmi olarak Çin'den bahsetmeyen ittifak, ilk kez Çin'i açıktan Rusya'ya destek vermekle suçladı. Bunun anlamı, NATO'nun Çin'i yakın tehdit değerlendirmesinin içine resmen almış olmasıdır. İleriki günlerde Çin'in tutumuna göre ekonomik yaptırımlar tartışılmaya başlanacaktır.
Zirvenin en deneyimli lideri, en uzun süre katılımcı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. Türkiye ittifakın sıradan bir üyesi değil. Bu bağlamda, sonuç bildirgesinde Türkiye'yi ilgilendiren on farklı temanın ön plana çıkması önemliydi.
Terörizmle mücadelenin NATO'nun karşılaştığı ikinci tehdit olarak görülmesi ve bununla ilgili stratejiyi belirleyen belgelerin güncellenmesi, NATO müttefiklerinin balistik füze tehdidine karşı korunması, AB-NATO ilişkisi ile ilgili olarak Türkiye'nin NATO'nun tek güvenlik şemsiyesi olduğu yönündeki bakışını destekler kararın alınmasını bu başlıklar içinde saymak mümkün.
Türkiye ittifakın en büyük ikinci ordusuna sahip ülke. Kendi güvenlik çıkarları var. NATO'nun en önemli üyelerinden biri olmasına rağmen, Türkiye'ye yönelik tehditlerin bertaraf edilmesinde ve ortak mücadelede maalesef ittifak üzerine düşeni yapmadı.
NATO için karşılaştığı ikinci büyük tehdidin terörizm olduğu kararlaştırılmasına rağmen, Türkiye'nin müttefikleri açıktan PYD-PKK terör örgütüne desteğe devam ediyor. Terörizm konusunda açıktan çifte standartlı davranıyorlar.
Zirvede, Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili barış ya da ateşkes imkânından bahsedilmemesi bir eksiklik. Avrupalı birçok NATO üyesinin savaşın geleceği konusunda farklı düşünmesine rağmen, seslerini yükseltemedikleri biliniyor.
Bu konuda da ayrışan ülke Türkiye. Savaşın her iki tarafı ile de bugüne kadar üst düzey görüşmeleri sürdürdü. Taraflar arasında arabuluculuk için büyük çaba harcadı. Hâlâ savaşın barış yoluyla sonlanmasına yönelik en aktif çabayı Türkiye sürdürüyor.
Sonuç olarak, bu yılki NATO zirvesi Trump'ın seçilmesi durumunda ittifakın kırılganlığını azaltacak kararların önceden alınmasına yoğunlaştı. Toplanma yeri açısından sembolik bir zirve olmasına rağmen, Biden'ın aday olup olmayacağı tartışması zirvenin gündemini gölgeledi. Her türlü tartışmaya rağmen, 32 üyeli savunma ve güvenlik ittifakının, bu kadar uzun süre ayakta kalması bir başarı olarak görülebilir.