Batı demokrasilerinde yapılan her seçimden çıkan sonuca büyük anlamlar yükleniyor.
Fransa'da solun birleşerek aşırı sağın iktidarını engellemesi, İngiltere'de İşçi Partisi'nin seçimleri kazanması ve Hollanda'da birinci parti çıkan aşırı sağcı Wilder'in Özgürlük Partisi'nin iktidara gelememesi olumlu ve pozitif analizlerle yorumlansa da aslında gerçek görünenden farklı.
Ulusal siyasetlerde toplumsal talepler karşılanamadığı ve kalıcı çözümler üretemediğinden alternatif ve aşırıcı siyaset ve söylemler yükselmeye devam ediyor. Aşırı sağ şimdilik tek başına iktidar olamasa bile, siyasetin merkezini hâlâ aşındırıyor. Oy oranını her yerde artırıyor. Bir ülkede başarı gösteren aşırıcı eğilim diğer ülkelerde belirli parti ve gruplar tarafından kopyalanıyor. Batı demokrasilerini zehirleyen aşırıcı popülist siyasetler, artık giderek kalıcılaşıyor. Siyasetin belirleyici bir formuna, hatta normuna dönüşüyor.
Son 20 yıllık dönemde, Batı demokrasilerinde siyasetin merkezi küçülürken ve popülist, yabancı düşmanı, göçmen karşıtı siyaset yükselirken, Türkiye uzun bir süre "istisnai" bir konumda kaldı.
AK Parti iktidarlarının ilk üç döneminde, siyasette kurumsal istikrar arayışı, siyasi meşruiyeti önceleme, kriz çözme becerisi, sorunları ertelememe, popülist siyaseti reddetme ve güçlü siyasi liderlik etrafında birleşme gibi konularda başarı gösterildi. Bu politikalar neticesinde, Türkiye, benzer gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerden daha iyi bir konuma yükseldi.
Ancak özellikle 2015 seçimlerinden itibaren, sürekli seçim yenilgisi yaşayan muhalefet, hâkim partiye karşı birleşerek seçim kampanyalarını tamamen popülist söylemler üzerine inşa etti.
EYT sorunundan mülteci karşıtlığına, farklı konularda sadece "var olanı dağıtma" üzerine odaklanan seçim kampanyalarından yatırım karşıtlığına kadar bir dizi konuda siyasi alan popülizme kurban edildi.
Avrupa popülist ve radikal siyaseti kötü bir şekilde kopya edilerek Türkiye'ye taşındı. Türkiye'nin karşılaştığı büyükküçük her krizden bu popülist siyaset beslendi.
Krizlere ve sorunlara yönelik iktidarın çözüm arayışına itiraz edilerek krizler derinleştirilmeye çalışıldı. Açıkça Türkiye'nin zararına olacak krizlerde ve darbe girişimlerinde bile muhalefet, çözümden çok çözümsüzlük üzerine söylem inşa ederek popülizmin zeminini güçlendirdi.
Küçük itiraz gruplarını örgütleyerek spesifik konuların ve krizlerin çözümünü zorlaştırdı. Türkiye'nin uluslararası alanda, gücü ve etkisinin artmasının bile kendi aleyhine olacak diye karşısında konumlandı.
Muhalefet, siyaseti popülist yaklaşımlarla o kadar değersizleştirdi ki, seçimin ikinci turunda aynı bakanlığın iki farkı partiye pay edildiği ortaya çıktı. Ülkeyi yönetmek için değil, bir daha seçime götürmek için pazarlıkların yapıldığı daha geçtiğimiz hafta açığa çıktı.
Avrupa radikal siyasetinin kötü bir kopyası, mülteci karşıtlığında kolayca şiddete dönüştü. Kayseri'de sığınmacıların ev ve işyerleri tahrip edildi. Antalya'da 15 yaşındaki bir sığınmacı yine kendi yaşındaki çocuklar tarafından öldürüldü.
Popülizmden, lümpen siyasetten beslenen partiler ve aktörler maalesef her yerde her zaman hep olacaktır. Önümüzdeki dönemde erken seçim tartışmasına zemin hazırlamak için popülist siyasetin hassas konular üzerinden yükseltilme ihtimali bulunmaktadır.
Popülizmin panzehri, var olan ya da gelecekte ortaya çıkacak sorunlara derinleşmeden çözüm bulmaktadır. Önümüzdeki dört yıllık seçimsiz dönemi dikkate aldığımızda iktidara düşen sorun çözme kabiliyetini her alanda derinleştirmesidir.
AK Parti, popülizme imkân sağlayacak konuları önceden tespit edip söz konusu alanlarda inisiyatif alıp siyaset üretmelidir. Küçük itiraz gruplarının büyütülmesine yönelik manipülatif girişimler erkenden engellenmelidir. Popülizmin panzehri siyasette çözüm kapasitesini artırmaktadır.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Nebi Miş | Popülizmin panzehri çözüm siyasetidir