Küresel piyasalara geçen hafta yine merkez bankalarının kararları damgasını vurdu. ABD Merkez Bankası (Fed) tahvil alımlarını sona erdirirken Japonya Merkez Bankası (BoJ) tahvil alımlarını ve parasal taban hedefini artırdı.
Hisse senedi borsalarında Fed'in kararının çarşamba günü açıklanmasının ardından bir satış dalgası oluşuyordu. Perşembe günü ABD'de 3. çeyrek büyüme rakamının yüzde 3.5 olarak açıklanması, ardından cuma sabahı piyasaların geneli açısından sürpriz bir şekilde gelen BoJ kararı, bu kez hisse senetlerinde alımların kuvvetlenmesine yol açtı.
Dünya büyük durgunluğa ilerlerken, Fed'in kararları, para akımlarının yönünde belirleyici rol oynadığı için büyük önem taşıyor. Fed'in tahvil alımlarını durdurmanın ötesinde para arzını sıkılaştırması ve ardından faiz artırımına gitmesi, son dört yılda dünyanın her yanına yayılan likiditenin geri çekilmesine yol açabilir.
Fed, ABD ekonomisinden gelen çelişkili veri akışına ve enflasyonun hala düşük seyretmesine rağmen parasal genişlemeden geri adım atmada kararlılık gösteriyor.
Bunun sonuçları şimdiden küresel piyasalara yansımaya başladı: Likidite çekilirken dolar yükseliyor.
Doların yükselişi karşısında en hızlı değer yitiren para birimleri arasında ise deflasyon korkusunun hakim olduğu iki para -euro ve yen- geliyor. En iyimser durumda sıfır ya da biraz üzerinde bir büyüme ile enflasyonun sıfıra yakın seyrettiği bir ortamda ,Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve BoJ'un daha fazla parasal genişlemeye gitmekten başka seçenekleri bulunmuyor.
BEKLENEN HAMLE
Fed'in tahvil alımlarını durdurmasının ardından BoJ'un tahvil alımlarını artırması kararı, medyaya sürpriz olarak yansısa da bazı piyasa oyuncuları tarafından beklenen bir hamleydi. Japon yeninin çöküşüne oynayan hedge fonların tam olarak tahmin ettikleri buydu. Bu fonlar dolar-yenin önce 120'yi aşmasını, sonra hızla 150'ye yükselmesini, sonra da büyük bir çöküşle 250-300 arasına fırlamasını bekliyor ve bu yönde pozisyon almış durumdalar.
Merkez Bankası, Japon yeninin değer kaybetmesiyle ekonominin düzlüğe çıkmasını umuyor ama bunun çok büyük riskleri var. Japonya, yüzde 230'un üzerindeki borcun GSYH'ya oranıyla dünyanın en büyük borç stokuna sahip. Japonya'nın 10 yıllık hazine tahvilleri yüzde 0,5 faizle işlem görüyor.
Enflasyonun amaçlandığı gibi yüzde 2'ye değil de örneğin yüzde 4'e çıkması ya da yenin hızla değer kaybetmesi, Japon tahvil piyasasından bir kaçış başlatabilir ve bunun sonunda mali sistem çökebilir.
Bunun ilk işaretleri, dolar-yen 110'a yaklaştıkça hissedilmeye başlandı. Enerji ve ham madde girdi maliyetlerinin artması nedeniyle küçük ve orta ölçekli işletmelerde iflas oranı bir yıl öncesine göre yüzde 140 arttı. Bu süreci başlatan Japonya Başbakanı Şinzo Abe, 7 Ekim'de yaptığı konuşmada, yenin hızla değer kaybetmesinin küçük işletmeler ve hanehalkına verdiği zarara dikkat çekti.
Bu konuşmanın üzerinden daha bir ay geçmeden BoJ, tartışmalı bir kararla -para kurulunda dörde karşı beş oyla- parasal genişlemeyi hızlandırdı. Kendi kuyusunu kazmak böyle bir şey olmalı.
Hedge fonların bundan sonra beklediği adım ise ECB'nin parasal genişlemeyi göstermelik olarak değil gerçekten hızlandırması.
Bu durumda euronun çöküşü ve İtalya, İspanya gibi borç sorunu olan ülkelerin tahvil piyasalarından kaçış senaryosu devreye girebilecek.
* Murat Arın, Forbes Türkiye Yayın Danışmanı ve www.finanstrend.com'un kurucu editörü