Vücudunuzu kaplayan, düzenli olarak bölünebilen ve birbirine sıkı sıkıya bağlı sağlam cilt hücreleri ile doğarsınız. Ancak cilt sadece koruyucu bir zarf değildir. Tıpkı akciğerleriniz, karaciğeriniz ve beyniniz gibi onun da işlevleri ve yapması gereken görevleri vardır. Vücut ısınızı düzenler. Duyularınızı iletir, soğuk bir esintiyi hissedebilmenizi ya da sıcak bir ocaktan uzaklaşmanızı sağlayarak yanmanızı engeller. Cilt ayrıca önemli bir savunucudur. Narin genetik yapısını radyasyondan korumak için pigment üretir. Bazı cilt hücreleri, asker görevi görerek, saldırganlara karşı koruma sağlar. Gerektiğinde diğer hücreleri koruyucu protein salgılamaları için alarma geçirir ve vücudun bağışıklık sistemini uyarır.
VÜCUT AĞIRLIĞININ YÜZDE 16'SINI DERİNİZ OLUŞTURUR
Cilt, görevlerini yerine getirirken aynı zamanda kendini de kuvvetlendirir. Yağ bezleri sebum salgılayarak, cildin üzerine tutunan yağlandırıcı bir etki yaratır ve dahili nemlendirme sisteminin nem düzeyini dengede tutmasını sağlar. Cilt sürekli kendini onardığı ve yenilediği için eskimez veya bozulmaz. Serbest radikalleri bastırmak için doğal antioksidan dolaşımı yaratır ve her bir hücreye ihtiyacı olanı verebilmek için besinleri parçalayarak önemli moleküllere ayrıştırır. Vücut ağırlığının yaklaşık yüzde 16'sını oluşturan deri, en büyük organımızdır. Yüzünüzde bulunan derinin her 25.4 milimetre karesinde yaklaşık 65 tüy, 100 yağ bezi, 650 ter bezi, 78 sinir alanı ve 19 kılcal damar bulunur. Cilt bir çeşit fabrikadır. Cildin; hücre ve onları bir arada tutacak materyalleri üretmek için şeker, su ve proteinlere ihtiyacı vardır. Metabolizmasını korumak için yağ ve amino asitlere, yapısını korumak için B vitaminlerine, mikro minerallere ve bunun gibi başka şeylere ihtiyaç duyar. Ayrıca bu yapıların bir çeşit biyolojik paslanma durumuna maruz kalmasını önlemek için de antioksidanlara ihtiyacı vardır.
BİR BEBEĞİN YANAKLARI KADAR PÜRÜZSÜZ FAKAT DAHA SONRA...
Diğer organlarınızın aksine cildiniz göz önündedir. En azından cilt yüzeyini gözle görebilirsiniz. Renginden ve yapısından cildin canlı ve sağlıklı olup olmadığını bir bakışta söyleyebilirsiniz. Aynı zamanda kaç yaşında olduğu ile ilgili tahminde de bulunabilirsiniz. Hepimiz hayata, benzer yapısal ve hücresel donanımla başlarız. Bir bebeğin nemli, yumuşak, pembemsi, tombul yanakları karşı konulmaz güzelliktedir. Çoğu zaman bu güzelliği dokunarak hissetmek isteriz. Her ne kadar zamanla ergenlik sivilceleri bozulmalara neden olsa da cilt, diriliğini ve canlılığını 25 yaşına dek korumaya devam eder. Fakat bu noktadan 60 yaşına kadarki süreçte cilt fark edilir bir çöküş yaşar. Destekleyici yastık görevi gören yağ yapı, kemikler ve altındaki dokular büzüldüğü için yaşlı bir insanın cildi incelir ve gerilir. Cilt; alttaki kaslardan ve yüzdeki dokulardan ayrıldığında alın, elmacık kemikleri ve çene çizgisinden aşağı sarkar. Rengi matlaşır, hatta sarımsı bir hal alır. Yüzeyinde koyu lekeler ve karaltılar ortaya çıkar. Bu da bazı pigment üretici hücrelerin yaşlandığını ve diğerlerinin de kaybı telafi etmeye çalıştığını gösterir. Ne yazık ki bu, dokunmak isteyeceğiniz türden bir cilt değildir. Ancak her yaşlı insanın cildi böyle görünmez. Yaşlı olduğu halde cildi hala güzel olan birini düşünün. Elbette, yağlarda kaybolmalar ve dolayısıyla ve bazı sarkmalar oluşmuştur. Ancak cildin rengi belirgindir ve sağlıklıdır. Yaşlı insanlar arasında gördüğünüz farklılıkların birçok sebebi vardır. Bir kısmı genlerden kaynaklanır.
KALITIMSAL MİRAS ÖNEMLİ AMA EN ÖNEMLİSİ CİLDİNİZE İYİ BAKMANIZ!
Ebeveynlerinizden aldığınız genler yaşlandığınızda cildiniz de dahil olmak üzere tüm organlarınızın nasıl çalışacağını büyük ölçüde etkiler. Hatta çevresel faktörlere verdiğiniz tepkiler bile genetik yapınızın bir yansımasıdır. Genetik faktörleri saymazsak, cilt yaşlanmasında en önemli etkinin; kendinize -içeriden ve dışarıdan- nasıl baktığınız olduğunu düşünüyorum. Kalıtımsal miraslarınız başlangıç noktası olabilir ancak miras olarak aldığınız genlerin risklerini değiştirebilirsiniz.
HER AY YENİ HÜCRELER GELİŞİYOR
Deri birçok tabakadan meydana gelir ve en alt kısımda yağdan oluşan bir ayırma minderi bulunur. Onun üstünde derinin yüzde 90'ını meydana getiren dermis tabakası vardır. Destekleyici kolajenin ve cilde esnek yapısını veren elastinin büyük bir kısmı burada yer alır. Dermisin yüzde 60'ı sudan ve besleyici, nem tutucu jelatin benzeri moleküllerden oluşur. eski hücreleri yukarı iten yeni hücreler doğar Dermisin üstünde epidermis vardır. Deri hücreleri en altta, yani tabanda yer alır. Epidermis tabakası bölünür ve bir sonraki ay önlerindeki eski hücreleri yukarı iten yeni hücreler doğar. Yeni hücreler epidermisten yukarı çıktığında olgunlaşır ve ilerledikçe daha fazla protein ya da keratin üretir. Hücre içindeki bazı lipit ya da yağlar hücreler arasındaki boşluğa bırakılır, bu da hücrelerin dolgun ve nemli kalmasını sağlar. Üst kısımlarda kerotinosit adı verilen bu hücreler ölmeye başlar. En üst kısım neredeyse 25 kat ölü hücreden oluşur. Bu, epidermisin sizin tarafınızdan görülebilen kısmıdır. Buna 'stratum corneum' (boynuzsu katman) adı verilir. Son olarak da ölü hücreler atılarak yenileri ile yer değiştirir. Buna hücre dönüşümü denir ve ancak 80 yaşına geldiğiniz zaman hücre dönüşümünüzün hızı yüzde 30 ile 50 arasında bir yavaşlama gösterir. mutluluk genlerini aktifleştirin Yaşlanacağınız gerçeğini değiştiremezsiniz ama mutlu ve dinçlik içeren bir yaşam felsefesiyle ve kuvvetli bir su içeren hücre zeminiyle bu süreçten keyif bile alabilirsiniz. Bu teori bazı insanların neden aynı yaşta oldukları halde yaş alma şekillerinin farklı olduğunu açıklıyor. Mutluluk genlerinizi ne kadar aktif hale getirirseniz yaşam kaliteniz, refahınız ve fiziksel sağlığınız o kadar iyi olur. Ve bunun anahtarı da kültürel strestir.