Bu, "Hak ile batılın mücadelesi!" Ve "Huylu huyundan vazgeçmez" atasözünün mutlak karşılığı. Neden? Çünkü "Mikser" gibi hareket ediyor, ortalığı karıştırmaya çalışıyor, kesintisiz algı operasyonu yapıyor, bilhassa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a itibar suikasti düzenlemekten vazgeçmiyor. "Türkiye" deyince akıllarına bir isim, bir de özel olarak ürettikleri o karanlık kavram geliyor… "Tayyip Erdoğan" ve "Diktatör/lük!"
Bakınız, resmi adı "The Economist" olan Londra merkezli bu yayın organı, "The Economixer" veya "The Ekonomix" (Karıştırıcı/Karışık) tanımını fazlasıyla hak ediyor. İlk bakışta İngiltere merkezli görünse de özünde İstanbul'daki elemanlarına (!) sipariş ettikleri "no name" (isimsiz) yayınladıkları patolojik makaleler üzerinden açık çarpıtmalar, çoğu kez yanlışlar, yer yer yalanlarla ilerliyorlar. Tek taraflı değerlendirmelere ağırlık verip Türkiye, Erdoğan ve AK Parti muhaliflerini, hatta düşmanlarını referans alıyorlar. Önce bir resim çiziyorlar, sonra Türkiye aparatları ile içini doldurup bir güzel boyuyorlar. Mutlaka zaman ayarlı faaliyetler yürütüyor, iç müttefiklerini tahkim edecek özel dosyalarla onları destekliyorlar. "Medya ve ifade özgürlüğünü" istismar örneği sergiliyor, en küçük tepki ve karşı eleştiride ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Sonra, "Bakın demiştik. Türkiye diktatörlüğe kayıyor. Demokrasisi geriye gidiyor" diye kendi kendini doğrulayan kehanetlere (!) imza atıyorlar.
***
The Economist'in son sayısı yine "operasyonel yayın" olarak dikkati çekti. Aslında "Bunu hep yapıyorlar ve belli ki yapmaya da devam edecekler!" Türkiye ne zaman kritik bir siyasal kavşağa girse, sahneye çıkıyorlar. Türkiye ne zaman bölgesel ve küresel gündemde yer tutsa, rahatsız oluyorlar. Türkiye'nin yıldızının parladığı anlar ve alanlar bu organize yapının uykularını kaçırıyor. Huzursuzlukları arttıkça başlıyorlar taciz atışına! Ama ne atış! Ne kadar uydurulmuş argüman varsa dört elle sarılıyorlar. Türk hukuk sistemini, yargı mensuplarını hedef alıyor veya Kürt kökenli siyasetçileri şahsi emelleri için mezeye dönüştürmekten çekinmiyorlar.
"Dı Ekonomist'in" (The Economist) 13 Şubat 2025 tarihli nüshası, beyaz sayfaları kirleten satırlarla doldurulmuştu. "Türkiye'de yeni bir baskı ortamı giderek sertleşiyor/muş!" Ne imiş? "Erdoğan, sanatçıları ve gazetecileri sindirmeye çalışıyor, böylece kimsenin İmamoğlu'nu desteklemeye cesaret etmemesini umuyormuş!" "Kürt partisinden demokratik yollarla seçilen belediye başkanları kararname ile görevden alınıyormuş!" Peki, işin arka planı ve gerçekleri var mı o yazıda? Yok tabii...
Bakınız… Dı Ekonomist'teki sipariş yazının içeriği ile TÜSİAD Genel Kurulu'nda sarf edilen sözlerin birbiri ile örtüşmesi sürpriz değil. Birileri "Tesadüf olabilir" dese de burada odak noktası "zihniyettir!" Biri (The Economist) Londra'da konuşlu olsa da İstanbul ofisinden paket yazı istemiştir. Öbürü de (TÜSİAD) "Kendince tüm tuşlara basarak, Ankara'ya vakitlice ayar vermeye soyunmuştur!" Bu tür yapılar "ruh ikizidir!" Birbirini tamamlar, aynı amaç ve hedef doğrultusunda hareket eder. Birinin, "Yerli ve milli hassasiyeti yoktur, olması da beklenemez!" Diğerinin yerli ve milliden anladığı ise bizimle ortak bir paydada buluşmaz. İnce ayrıntıları ihmal etmeyenler, TÜSİAD'ın kullandığı dilin nasıl üst perdeden dikte ettiğini fark etmiştir. "Şöyle olmasa daha uygun olurdu" veya "Hükümetle görüşerek samimi beklenti, dilek ve eleştirilerimizi ortaya koyacağız" tarzı bir üslup seçilmemesi başlı başına art niyetin ifadesidir. Bir başka anlatımla, TÜSİAD cari uygulamalardan veya gidişattan rahatsız olduğunu beyan eder gibi yaparak esasen "Bu Hükümet ve Cumhurbaşkanından rahatsızız ve istemiyoruz" demiştir. Buna da siyaset biliminde "Baskı grubu talebi" denmez, "Bal gibi siyasal mühendislik" denir!
Nedenlerini, yine Dı Ekonomist'in karanlık sicili üzerinden yansıtalım…
İnsan haklarının ayaklar altına alındığı pek çok yerde gıkını çıkarmayan, günümüzün soykırımını teğet geçen, Siyonizm'in kanatları altına saklanarak Türkiye'ye güya demokrasi dersi vermeye kalkışan (!) yabancıların ve içerideki işbirlikçilerinin son dönemdeki yayınlarından birkaç örneği hatırlatmak pek çok şeyi anlatmaya yetiyor da artıyor bile!
2017'deki Anayasa Referandumu öncesi: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafının kullanıldığı kapakta, "Türkiye diktatörlüğe sürükleniyor" manşeti atıldı. Referandum sonrası: "Ülke (Türkiye) hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda" hükmü verildi.
2023'teki seçimler öncesi: Dergi kapağında "2023'ün en önemli seçimi" tespitiyle birlikte, "Erdoğan gitmeli", "Demokrasiyi kurtarın" ve "Oy verin!" çağrısına (!) yer verildi.
Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı seçiminde: The Economist'in başyazısında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın seçimi kaybetmesinin "Tüm dünyada demokratlara umut vereceği, diktatörlerin seçimle gidebileceğini göstereceği" öne sürüldü!
Muhtelif tarihlerde: The Economist özel sayı yayınladı. "Türkiye'nin yaklaşan diktatörlüğü: Erdoğan'ın İmparatorluğu üzerine özel bir rapor" başlığı kullanıldı. Aynı şekilde, "Modern demokrasi yıkılıyor, Erdoğan demir yumrukla tahta oturuyor" mesajını içeren illüstrasyon da dergide yer buldu.
2020 yılı kapağında: The World in 2020 isimli kapakta Türkiye'ye özel bölüm açıldı. "Tayyip Erdoğan gidiyor mu? Erken seçim mi olacak? Ekonomik kriz mi geliyor?" gibi agresif sorulara yer verildi.
Ekrem İmamoğlu'na jest: Dergi, yerel seçimin ardından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na makale yazdırdı. İmamoğlu, The Economist'in yıllardır sinsice işlediği o imajla örtüşen makalesini şöyle bitirdi: "Sn. Erdoğan'ın popülist rejiminin çabaları ne olursa olsun, İstanbul ve Türkiye özgürlük, demokrasi ve sosyal uyumun sembolü olarak kalacaktır. Halkı önceleyen yeni bir siyasi ahlak, otoriter popülizme galip gelecektir. Demokratik çürüme ve ekonomik gerilemenin damgasını vurduğu bir neslin ardından Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyılına demokrasiye olan inancını tazeleyerek giriyor!"
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Okan Müderrisoğlu | Hak ile Batılın Mücadelesi… The Ekonomikser!