Terörsüz Türkiye, Türk- Kürt kardeşliği, iç cephenin sağlamlığı... Yeni dönemin referans noktaları bu üç başlık etrafında şekillenecek. Tabii bir de yeni paradigmanın ölçüsünün ne olacağı meselesi var. Eğer ölçü, DEM Parti siyasi görüşme heyetine dahil olan Ahmet Türk'ün dediği gibiyse umutlu olmak için nedenlerimiz var demektir! Ne diyor Türk? "Bizim tek derdimiz, 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden inşasıdır. Demokratik bir anayasa, Kürtleri kucaklayan bir anlayış ortaya çıktığı zaman bizim için mesele yok. Ortadoğu'da yarın ne olacağını kimse bilmiyor. Bugün Ortadoğu'da 50 milyonluk Kürt nüfusu var ve hepsinin yüzü Türkiye'ye dönük, kendilerini Türkiye'nin bir parçası olarak görüyorlar. Bunu kalıcı hale getirmek lazım!"
Ahmet Türk demişken... Devletin ilginç bir mekanizma olduğunu, zamanın ruhunu gözettiğini ama geleceği önden yaşadığını söyleyebiliriz. Bu nedenledir ki Ahmet Türk'e Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan el çektiren devlet, aynı zamanda Urfa'daki bir kan davasını bitirme veya teröre son verme misyonu da yükleyebiliyor! Ki "Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci"nde Ahmet Türk ve arkadaşları, "Biz, hakiki manada çözümü isteyen, buna inanan ve kendisini bu topraklara ait hisseden son kuşağız. Ne yapılacaksa biz varken yapılmasında fayda var!" mealinde mesaj vermişlerdi.
Bu güncel açıklamaları, 12 Ağustos 2005'te Sn. Erdoğan'ın Başbakan iken Diyarbakır'da yaptığı konuşmayla ve Sn. Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim 2024'teki terör örgütünü lağvettirme inisiyatifiyle birlikte değerlendirecek olursak...
Erdoğan'ın 20 yıl önceki yaklaşımı, değerini bugün de korumakla kalmıyor, kitlesel kaygıları giderecek netlikle bir çerçeve de çiziyor:
"... İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Ama illa ad koyalım diyorsanız, Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak sorunudur.
... Biz büyük bir devletiz ve millet olarak bu ülkeyi kuranların bize miras bıraktığı temel prensipler ve cumhuriyet ilkesi, anayasal düzen dahilinde her sorunu, daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceğiz!"
Kabul edelim ki...
Mutlak Türkiye partisi kimliği ve şimdiye dek ortaya koyduğu irade ile AK Parti,
Yüksek milli beka hassasiyeti ve bu noktadaki kararlılığı ile MHP,
Cumhuriyetin kurucu partisi olduğu söylemi ile CHP...
Terörün kesin olarak sona erdirildiği, bölücülüğün tarihe gömüldüğü, siyaset kanallarının meşruiyet zemininde ardına kadar açıldığı dönemi eş zamanlı olarak sahiplenirse, merkezinde Meclis'in olduğu bu süreç, TBMM'de temsil edilen partilerce açık ve şeffaf yürütülebilirse...
Tüm engellere, engellemelere, dirençlere, yabancı tezgâhlarına, hatta provokasyonlara rağmen özlemini duyduğumuz Türkiye Yüzyılı'nı yaşayabiliriz.
Elbette makul itirazlar, demokratik karşı çıkışlar, yer yer tepkiler de ortaya konacaktır. Burada da esas olan "niyetlerdir!"
Milletin gönlünü alarak siyaset yapmak varken, milletin canını alarak siyasete ve demokrasiye kastedenler arasındaki fark, 2025 yılından itibaren pek çok değişimin habercisi olacaktır.
Özetle...
Müteyakkız ama pozitif olmalı, duyguları yönetip aklın galip gelmesini sağlamalıyız. Zira tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet düsturunu koruyup yeniden anlamlandırmak kalıcı ortak paydamızdır!