Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Yabancıya bağımlıdan milli savunmaya geçiş yolculuğu!

1990'lar, pek çok açıdan Türkiye'nin kayıp yılları oldu. Özellikle milli savunmadaki yetersizlikler, ABD'ye bağımlılık başlı başına bir mesele idi. Amerikalılar, Türkiye ile Yunanistan arasında, 7'ye 10 diye bir oran tutturmuşlar, askeri yardımları bu dengeye göre yapıyorlar, sözde Ermeni soykırımı tasarısı başta olmak üzere her yıl can sıkıcı konuları Kongre'de gündeme getiriyorlar, Türkiye'nin ihracatının önündeki engelleri kaldırmaya yanaşmıyorlar, İsrail ve Mısır'a sağladıkları askeri destek imtiyazını Türkiye'ye tanımıyorlardı.
Savunma Ekonomik İşbirliği Anlaşması, Türk-Amerikan ilişkilerinin neredeyse ana dokümanı idi. Anlaşma, süresi dolduktan sonra ek niyet mektuplarıyla uzatılırken Türkiye'nin savunma sanayiindeki bağımlılığı aşma çabalarına bir şekilde set çekiliyordu. Bu düzen yıllarca böyle devam etti.
Ülke savunmasından sorumlu komuta kademesi ise asli işini bırakıp, doğrudan siyasete müdahil olduğu için milli savunmadaki açıklar hakiki manada giderilemiyor, Türkiye'de üretmek yerine, "acil gereklilik" iddiasıyla ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika gibi ülkelerden hazır alım yoluna gidiliyordu. Milli savunması bütünüyle NATO'ya ihale edilmişti. Hele hava savunması bir fecaatti. Dönemin komutanları, Türkiye yönelebilecek füze saldırısını, F-16'ları kaldırarak önleyebileceklerini ciddi ciddi söylüyorlardı!
Öte yandan umut veren bir gayret de yok değildi...
Yerli sanayi firmalarının imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi, ihracat yoluyla uluslararası rekabet güçlerinin artırılması, teknolojik işbirliği, yatırım ve Ar-Ge imkânları sağlanması amacıyla Türkiye, 1980'lerde "Offset Metodu"nu keşfetti. Offset deyince akla gelen ilk isim merhum Turgut Özal, ikincisi ise eski Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'dür. Örneğin, F-16 programı, Türkiye'nin gerçek anlamdaki ilk offset deneyimidir. Program sonucu TUSAŞ uçak motoru fabrikası kurulmuş, belli oranda yerli parçaların üretimi başarılmıştır. Bu noktada başka örnekler de vardır. Ama Özal sonrası seneler heba edilmiş ve Türkiye yıllar sonra ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın uzun vadeli bakış açısı ve aktif sahiplenmesiyle savunma sanayiinde yerli ve milli devrime imza atmıştır.

***

Bu uzun girişe ihtiyaç duymanın sebebi, dün AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler tarafından TBMM'ye sunulan yasa teklifiyle ilgili. Teklif; Türk savunma sanayinin küresel rekabet gücünün artırılması için ihtiyaç duyduğu ilâve kaynağın temin edilmesine dair hükümler içeriyor. Yeni maktu vergiler getiriyor. Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nun (SSDF) bütçesini takviye ediyor.
SSDF gelirleriyle sadece son dönemde...
Milli Muharip Uçak (KAAN), ALTAY Tankı, Milli Denizaltı, Yerli Savaş Uçağı ve Helikopter Motoru projelerinin hayata geçirildiğini hatırlatmak şimdilik yeterli olabilir.
Bugün...
İsrail'in yürüttüğü kirli savaşta kullandığı teknoloji hesaba katıldığında, İran'ın balistik füze kapasitesi ile 1.200 km'den karşı saldırı düzenleyebildiği dikkate alındığında... Türkiye için "Çelik Kubbe Projesi" ile "alçak irtifadan yüksek irtifaya", "kısa menzilden uzun menzile" kadar uzanan tehditlere karşı Türk hava sahasının tamamını kapsayacak bir "güvenlik şemsiyesi inşa edilmesinin" gerekliliği ve aciliyeti çok açık...
İşte bu nedenle...
Bu mümtaz milletin, milli savunma dayanışmasına omuz vereceğini bilmek büyük bir güvence olduğu gibi aradaki cızırtılı seslerin de milletin güçlü ve itimat telkin eden sesinin yanında kaynayıp gideceğini öngörmek yeter de artar bile...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA