Prof. Dr. Burhanettin Duran'ın da dediği gibi İstanbul seçimi, iki turlu seçimin son turu gibi iki aday arasında geçecek. Haliyle Murat Kurum ve Ekrem İmamoğlu'nun klasik seçmen kitlesi yanında, diğer partilerden alacağı oylar seçimin sonucunu tayin edecek. İmamoğlu'nun, DEM Parti ile işbirliği üzerinden Kürt kökenli seçmenlerden oy toplama taktiği malûm. Bu noktada Cumhur İttifakı'nın stratejik yaklaşımı oldukça dikkate değer. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın miting konuşmalarından rafine ettiğimiz iki başlığa odaklanmakta fayda var.
Bunlardan birincisi... Anadolu'dan İstanbul'a açılması istenen telefonlar. İstanbul, aslında hepimizin şehri. İstanbul'da yaşayanların her birinin Anadolu'nun dört bir yanında aile fertleri var. İstanbul'da olup bitenler, Türkiye'nin her köşesinde karşılık bulabiliyor. Neden? Çünkü mutlaka "memleketteki birilerini" ilgilendiriyor. Diyebilirsiniz ki... "İstanbul'a açılacak telefon, beyaz yakalıları ne kadar etkileyebilir? Veya bu tarz aramalar seçmen iradesine müdahale tepkisi üretmez mi?" Oysa konu bu kadar basit değil. Elbette herkes kendi kararını serbestçe verecektir. Burada önemli olan İstanbul'a açılacak telefonun niteliği ile ilgili. Bugün hal hatır için mi telefonu çevireceksiniz? Yoksa yaklaşan İstanbul depremi yüzünden acı acı çalan telefonun cevap vermemesini mi göze alacaksınız?
Her ne kadar yerel gündemden koparılmak istense de 31 Mart'ta genel seçim yapmayacak, mahalli sorunların çözümü için sandık başında olacağız. İstanbul özelinde öncelikli meselenin "dirençli kent" ve "erişilebilir kent" olduğu bir gerçek. İstanbul seçmeni, kentsel dönüşümü hangi adayın gerçekleştireceğine kanaat getiriyorsa, son kertede oyunun yönünü de belirlemiş olacak. Tabii polemikler, karşılıklı atışmalar siyasi rekabetin doğası gereği ilgi çeker fakat günlük olarak tüketilir gider. Geriye, hayatın asli problemleri ve yaşam mücadelesi kalır. İşte o noktada sizi, kimin yalnız bırakmayacağına kanaat getiriyorsanız kararınız netleşmiş demektir.
Gelelim ikinci başlığa...
Görünen o ki... Yüzde 1-10 arasında oy potansiyeli bulunan partilerin başkanları ne derlerse desinler bilhassa İstanbul'da tabanın ne söyleyeceğine bakmak gerekecek. Artık lider düzeyinde değil taban bazında yürütülecek siyasal diplomasi tüm dengeleri kökten etkileyecek. İster tepkisel nedenlerle isterse gönlü kaydığı için küçük oy oranlı partilere meyleden seçmenlerin İstanbul için bir kez daha düşünmeleri pek çok tezgâhı da bozacak. Zira mahalli seçim ana ekseninden uzaklaştırılıp, seçmenin elinin ayarıyla oynandı mı telafisi güç siyasal zararlar ortaya çıkabiliyor.
Özetle...
İstanbul'un kaderi, kentini düşünmek ile kendini düşünmek arasındaki farkta düğümleniyor!
***
EMEKLİLER...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Çorum mitinginde, bu seçim döneminin en çok konuşulan konusunda çok net mesaj verdi. Sırtında yumurta küfesi bulunan iktidar ile bol keseden atan muhalefet arasındaki sorumluluk farkını anlattı. Emekli vatandaşların duygularını istismar eden siyasetçileri eleştirdi. Önce kısa bir bilanço verdi. En düşük emekli aylığının prim ödenme gün sayısına bakılmaksınız artırılmasını, 2023 sonbaharında ödenen ikramiyeyi, aylıklara yapılması gerekeni aşan ekstra düzeltmeyi, bayram ikramiyesi ayarlamasını, banka promosyonlarını kısaca hatırlattı. Yani, "Sizlerin derdi ile dertleniyor, çare üretiyoruz" demiş oldu. Yılın ikinci yarısında enflasyonda görülecek düşüşle birlikte emeklilerin durumunun ele alınacağını belirtti. Geçici, kısa ömürlü iyileştirmelerin asıl sorunu çözmeye yetmediğini vurguladı.
Sözün özü...
Emeklilerin beklenti ve ihtiyaçları ne yerel seçim ne de muhalefet üzerinden karşılanabilir. Çözümün adresi, 2028'e kadar iş başında olan ve sözünü tutan Erdoğan'dır...