Haftayı, 14. Büyükelçiler Konferansı'ndan izlenimler ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'a özgü yeni yönetim tarzından ipuçları ile açmıştık. Yine bu bakış açısından ilerleyelim ve konuya, "güvenlik-istihbarat" boyutundan da yaklaşalım. Sn. Fidan'ın modere ettiği toplantıda Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Savunma Sanayi Başkanı Haluk Görgün'ün bulunduğunu belirterek devam edelim.
"Türkiye Yüzyılı'nda Güvenlik" panelini, devletin kronik bir sorununun aşıldığı müjdesi üzerinden analiz edelim.
Türk devlet geleneğinin son asrına, kurumsal rekabet ve bürokratik şovenizmin damga vurduğunu söylesek, hata yapmış olmayız. Açık ve örtülü dalga boyunda süregelen bu çekişmenin en fazla görüldüğü ve millete maliyet ürettiği saha ise istihbaratgüvenlik politikalarında idi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yanı sıra Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü (özellikle istihbaratı) ve Jandarma Genel Komutanlığı (bilhassa istihbarat birimi) arasında ciddi bir ayrışma mevcuttu. İstihbarat paylaşımı sınırlı ve zoraki yapılır, bir kurum diğerini beğenmez, hatta suçlardı.
Memnuniyetle öğreniyoruz ki... İç ve dış güvenlik teşkilatları arasında tam koordinasyon sağlanmış. Herkesin görev tanımı ve işbirliği çerçevesi netleştirilmiş. Kimsenin, bir diğerinin alanına girmemesi başarılmış. Eş anlı bilgi paylaşımı da açık kurallara bağlanmış. Kurumsal taassup yaşanmaksızın... Herhangi bir veriyi, istihbaratı elde eden güvenlik birimi, ilgili kurumlara bunları doğrudan aktarmaya başlamış. Böylece bir kurum için rutin sayılabilecek bilginin, diğeri için kritik bir resmin parçalarını tamamlaması ve hayati sonuçlar üretmesi söz konusu olabilmiş..
***
Devleti devlet yapan kurumlar arası uyum sayesinde büyükelçilere verilen mesajların etkisini de burada vurgulamak lazım.***
Bu vesile ile...