14 ve 28 Mayıs Seçimleri üzerine daha uzun süre konuşulacak, yorum yapılacak. Öyle ya... "Bir olay, olup bittikten sonra, onu en iyi analiz edene 'tarihçi!' denilirmiş." Bizdeki kalem ve kelâm sahiplerinin pek çoğu da böyle aslında.
Elbette, 21 yıllık iktidarın üstüne milletten 5 yıl daha yetki alan Tayyip Erdoğan'ın siyasal başarısı ayrı bir bilimsel değerlendirmeyi fazlasıyla hak ediyor. Türkiye, siyaseten öylesine ilginç ülke haline geldi ki... Bir yanda, girdiği tüm seçimleri kazanan bir Lider... Diğer yanda neredeyse girdiği tüm seçimleri kaybeden muhalefet lideri! Yani, "kaybederken de kazanmayı bilen!" tuhaf bir siyasetçi profili. Ki meselenin bu boyuta da ayrı örnek olay olarak masaya yatırılmayı gerektiriyor!
Özetle... İki ayrı istisnai durumla karşı karşıyayız. Biri, dünya demokrasi tarihine geçen ve Erdoğan'ın şahsında şekillenen "İstisnai Liderlik!", diğeri Kemal Kılıçdaroğlu ile ebediyen anılacak "İstisnai muhalefet garabeti!"
***
Sn. Cumhurbaşkanımızın Kısıklı ve Külliye konuşmalarındaki içerik farklarına değinmeden önce... Seçim zaferini getiren ana başlıklara madalyonun her iki yüzünden bakmak lazım. Hem iktidarın hem de muhalefetin seçmen kantarındaki karşılığını ölçmek için elimizde somut kriterler mevcut.
Birinci faktör... Tartışmasız biçimde Lider ve Liderlik farkı.
İkinci faktör... Güven ve istikrar teminatı ile iç içe geçen, Erdoğan'ın son seçimi nedeniyle iyice hissedilen "vefa duygusu!"
Üçüncüsü... Muhakkak ki "kriz yönetim tecrübesi."
Bakınız...
2018'den bugüne... Kur şoku. Küresel pandemi şoku. Enflasyon şoku. Deprem şoku yaşamış, üstüne bir de "sığınmacı problemi" eklenmiş herhangi bir ülkenin, birbiri ardına dizilen bu kadar karmaşık sorunlar yumağını çözmesi on yıllar alır. Ama Türkiye'de Erdoğan siyasal markası, zincirleme krizlere rağmen bilinen bütün ezberleri bozan, klişeleri anlamsız kılan bir büyük galibiyetin mimarı olmayı başardı!
Neden?
Çünkü Türk seçmeni, yaklaşan jeo-stratejik ve jeo-ekonomik fırtınanın farkında. Böylesi türbülanslı bir dönemde, küresel güvenlik sisteminin alt üst oluş yaşadığı bir kavşakta, kuşkusuz "Lider kalibresi", -tabiri caizse- test edilip onaylanmış yetkinliği başlı başına belirleyici bir gösterge!
Muhalefetin genel görünümüne gelince...
Birincisi, parçalı siyasi yapı ve yönetsel dağınıklık tablosu.
İkinci olarak, Kandil'e ve terör örgütüne karşı mesafe tayin etmeme hesapçılığı.
Ve üçüncüsü, sürekli değişen ve bir aşamadan sonra savrulan söylem dağınıklığı.
***
Evet... Yazının başlığındaki konumuzla bitirecek olursak...
Erdoğan, Kısıklı'da yani evinde konuşurken önceliği seçim zaferine verdi, her türden muhalif örgütlenmeye anladığı dilden konuşmayı tercih etti ve İstanbul 2024 için kampanyanın fitilini ateşledi. O mesaj bütününde muhalefetin fay hatlarına yüklenen ifadeler de mevcuttu!
Sn. Cumhurbaşkanı Ankara'da, devletin ve milletin birliğini temsil eden sorumlu siyaset adamı olarak konuşmasına başladı. Bununla birlikte iki ayrı eksen üzerinde ilerledi. İlki... Kemal Bey'e dönüktü. Seçim galibiyetini tebrik etmeyen Kılıçdaroğlu'na, miting kıvamında cümlelerle yüklendi. Ana doğrultuyu oluşturan ikinci çizgide ise öngörüldüğü gibi "Kazanan 85 milyonun tamamıdır. Kimseye kızgın veya küskün değiliz. Artık seçim dönemi geride kaldı. Şimdi işimize bakalım" teması ile meramını kitlelere iletti.
Sözün özü...
Bu seçimler bütünü, muhalefetin yeniden inşasını zorlayacak kilidi açtı. Biliyoruz ki... Değişime direnen değil, değişimi yöneten kazanır!