Türkiye, 28 Mayıs Cumhurbaşkanı Seçimi'nin ardından, öncelikli işlerden biri olarak memleketin âli menfaatleri aleyhine faaliyet gösteren "firari FETÖ'cüler meselesini" yeni bir bakış açısıyla ele almak zorunda. Yani, "FETÖ Diasporasıyla Mücadele Stratejisi" geliştirmek ve kesintisiz uygulamak durumundayız!
Gazetemizin Almanya Temsilcisi İsmail Erel ve Yazı İşleri Müdürü Cemil Albay'a dönük istihbarat destekli polis operasyonu, karşı karşıya bırakıldığımız durumun vahametini anlamak için güncel örnek olarak görülebilir.
FETÖ'nün, en tehlikeli, en şeytani versiyonlarından olan Cevheri Güven'in, "kişisel verilerimiz, adresimiz ifşa edildi, can güvenliğimiz tehlikede" iftirası üzerine başlatılan soruşturmanın geldiği nokta, hakikaten endişe verici.
Neden?
Çünkü Darmstadt Mahkemesi'nin aldığı karar tam bir hukuk garabeti! İddiaya göre, malûm şahıs (!) muhalif olduğu için, yasa dışı eylem tehlikesi altında imiş. Bedensel bütünlüğüne, mülklerine zarar gelebilirmiş.
Bu nedenle... Meslektaşlarımızın evinde, iş yerinde, hususi aracında arama yapılarak kanıtlara ulaşılması olası imiş.
Buna karşın...
Erel ve Albay ise FETÖ'cülerin saklandıkları yerleri ve Türkiye karşıtı faaliyetlerini ortaya çıkaran Abdurrahman Şimşek'in haber çalışmasını suç kabul eden Alman hâkimin ön yargısının mağduru haline getirilmiş! Sırf SABAH Gazetesi'nde çalıştıkları için açıkça hedef alınmışlar. Bütün bu tuhaflıkları, mahkemenin kısa gerekçesinde bu açıklıkla görüyorsunuz!
Sonra...
Şikâyetçi FETÖ'cülerin kişisel verilerinin yayımlanması gerekçe olarak öne sürüldüğü için... İddia olunan bu eylem (ne demekse!) cezalandırılmazsa, bir muhalefet hareketinin mensupları (FETÖ'cüler diyememiş mahkeme!) bu tür propagandalara maruz kalabilir, kendilerini korumasız hissedebilir, aşağılandıkları izlenimi oluşabilirmiş. Pes doğrusu!
Dikkat ederseniz... Hâkim, şikâyet konusuna dair arama kararı çıkarırken, peşinen "cezalandırmadan" bahsedecek kadar cüretkâr hüküm kurabiliyor!
Daha vahimi...
Soruşturma amacının tehlikeye girmesi söz konusu olacağı için (bu anlatım bile hukuk skandalı) meslektaşlarımızın önceden dinlenmesi, yani savcılığa davet edilmesi gereksizmiş.
Ve nihayet...
Kişisel veri demişken... Cumhurbaşkanlığı seçimini doğrudan etkilemeye ve mesela Muharrem İnce'nin yarıştan çekilmesine dönük kumpasın merkezinde yer alan, insanların mahremiyet alanlarını çirkin emelleri için iğdiş edebilen bir figür nasıl oluyor da Alman vatandaşı dahi olmadığı halde "kişisel veri korumasına!" alınabiliyor? Onların illegal faaliyetlerinin haberleştirilmesi ise hangi somut kanıta göre, bu kriminal örgütün üyeleri ve aileleri için tehdit oluşturuyor?
Gelelim baştaki konumuza...
FETÖ Diasporasının bir realite olduğunu, bu örgütün azılı isimlerinin gizli servislerce kullanıldığını, sosyal medya üzerinden psikolojik hareket ve itibar suikastı yapabildiklerini asla unutmamalıyız. Her fırsatta hukuki, akademik, medya ve diplomasi zemininde, bilmek ve dinlemek isteyenlere anlatmalı, belgelerini ortaya koymalı, ilgili ülkelerdeki akil insanları Türkiye'ye davet etmeli, hakikati yerinde görmelerini temin etmeliyiz. Tek işi, FETÖ'nün dış uzantılarının yasa dışı karakterini ortaya çıkarmak ve FETÖ'yü himaye eden ülkelerin duyarlı vatandaşlarını bilinçlendirmek olan bir ekip ya da kurumsal yapı oluşturmayı düşünmeliyiz.
Bir çağrı da Almanya ve FETÖ hamisi devletlere...
Beslediğiniz yılan er ya da geç sizi de sokar! Demedi, demeyin...