Demokratik olgunluk, yüksek katılım ve sandığa sahip çıkma motivasyonu ile Türkiye'ye hakiki manada yakışan bir seçimi geride bıraktık. Hatta ciddiye alınan ihbarlar ve provokasyon girişimlerine rağmen soğukkanlılık ve sağduyu ile her türlü riski ve tehdidi de bertaraf ederek yeni bir güne uyandık. Şimdi önümüzde hem yeni bir kampanya dönemi hem ders çıkarılması hem de ince ayar yapılması gereken yönler söz konusu. 28 Mayıs'ta gerçekleşecek cumhurbaşkanı seçimi ikinci turu, bilhassa muhalefet bloğundaki zaruri hesaplaşmayı ötelese bile Türk siyasetinin bir kanadının yeniden yapılacağına kuşku yok.
Seçimin ardından farklı siyasilerle yaptığım konuşmalar üzerine benim vardığım sonuçlar şöyle:
Seçmen yönetimde istikrar, temsilde geniş yelpaze istiyor.
Uzlaşma görünümlü siyasi zıtlık içeren bileşenlere yeterince güven duymuyor.
Lider ve partiler arasındaki makas açılıyor.
Tayyip Erdoğan, tarihe ve halka mal olmuş kimliği ile tahmin edilenden de öte değer ifade ediyor.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem vaadi millete cazip gelmiyor. Vatandaş, yürütme erkinde belirsizliği ortadan kaldıran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin belli düzeltmelerle sürdürülmesinden yana görünüyor.
Ulusal güvenlik, bağımsız dış politika, yerli ve milli savunma sanayii iradesi seçmende güçlü karşılık buluyor.
Terörle mücadele (FETÖ, PKK, DEAŞ) kamuoyu nezdindeki hassasiyetini koruyor.
Ekonomi hâlâ öncelikli başlık olmayı sürdürüyor. Burada da büyük kentlerdeki yoksulluk ve yoksunluk (satın alma gücündeki azalma, artan kiralar, mutfak harcamaları vb.) önemli yer tutuyor.
İster HDP isterse Yeşil Sol Parti olsun... Kendisine aşırı güç vehmeden, daha önce aldığı emanet oylarla kazandığı mevzii Türk devletine karşı konuşlandıran oluşumlar, anahtar parti olmaktan hızla uzaklaşıyor. Meşruiyetlerini borçlu oldukları demokrasiyi istismar etmeleri tepkiyle karşılanıyor.
Adına Türk seçmeninin feraseti de deseniz olur, Anadolu irfan geleneği de... Bu ülkenin insanları yetki ve sorumluluk vereceği kadroları iyi ölçüp biçiyor. Hak ettiği kadar siyasal alan açıyor.
Milli iradeye, içeriden veya dışarıdan yapılan her türlü operasyona karşı, "Benim işime karışma" diyebiliyor.
Ülkeyi yönetme ruhsatı vereceği kadrolara, "Her icraatını mutlak onaylama tarzında değil" de "Ana doğrultuyu tescilleme, kapsayıcılığı genişletme anlamında" destek sunuyor.
Sadece, karşıtlık ve bıkkınlık temelinde inşa edilen, oy avcılığı için kurgulanan yapay senaryo, beyan ve kısa filmlere sanıldığı kadar itibar etmiyor.
Gençler, kadınlar, Kürt ve Alevi kökenli vatandaşlar... Özgürlük algısında iyileşme, ötekileşmeden yaşama talebini farklı dozlarda dile getiriyor.
Ve son bir nokta...
Kemal Kılıçdaroğlu-Ekrem İmamoğlu ikileminin bir gerçek olduğu, kişisel ikbal planlarının seçimler nedeniyle baskılandığı anlaşılıyor. Sinan Oğan'ın ise aldığı yüzde 5,2'lik oyu iyi etüt etmesi, Türk siyasetinin geleceğinde bir faktör mü, aktör mü olacağına karar vermesi gerekiyor.