İstemezükçüler konuyu getirip Merkez Bankası ile kamu bankalarının taşınmasına indirgediler. Sadece bir inşaat projesi gibi anlattılar, küçümsediler. Değersizleşmesi, gecikmesi için her türlü yöntemi kullandılar. Türkiye'de hemen her alanda olduğu gibi... İleriye doğru atılan bir adıma er ya da geç çelme takılıyor. Yerleşik nizamın kalıplarını kıran her hamlenin sekteye uğratılması için gerekçeler üretiliyor. Dün, bankalarla ilgili bölümü üstelik bir hayli rötarlı hizmete giren İstanbul Finans Merkezi de (İFM) 10 yıl öncesinden bugüne büyük dirençle karşılaştı. Haklı haksız bir yığın gerekçe ileri sürüldü. Maalesef insan faktörü, yani nitelikli çalışanların başlangıçtaki kaygıları biraz ihmal edildi. Teşvik edici politikalar bütüncül değil, finans kuruluşu bazında tekil manada uygulanmaya çalışıldı. Projeyi sahiplenmesi gerekenler adeta doğal karşıtı da oldular. Neyse ki... Bu ve benzeri bariyerlerin büyükçe bölümü aşıldı.
İFM, özünde "finansal eko sistem" yatırımı. Bankalar, katılım finans kuruluşları, banka dışı sektörler, uluslararası kuruluşlar, araştırma merkezleri, akademisyenler, yeni enstrümanlar... Yani finans dünyasının yerli yabancı tüm paydaşlarını buluşturan bir zemin. Klasik bankacılık fonksiyonunun yanı sıra blok zinciri teknolojisinden başlayıp para benzeri yenilikçi araçlara, finansal algoritmalara kadar uzanan büyük bir fintek etkileşim ağı aynı zamanda.
Üstelik... Bu ekosistemin tetikleyeceği finansal ürün ve hizmet çeşitliliği ile Türkiye'nin küresel para piyasalarından daha fazla pay alması mümkün olacak. Ülkemizdeki finans kurumlarının uluslararası pazarlara açılması kolaylaşacak, iş hacimleri artacak. Sermaye piyasaları derinleşecek. İFM bünyesindeki teşvik ve muafiyet yapısıyla hem de mevcut finansal kurumların hem de entegre olunacak piyasaların beklentileri de karşılanacak. Ayrıca... İFM'de yer almak isteyen şirketler, bir süzgeçten geçirilecek ve "katılımcı belgesi" aldıktan sonra faaliyete başlayabilecek.
Ve nihayet... İFM markası bünyesinde "İFM Tahkim Merkezi" kurulması, bunun altında "İslami Tahkim" mekanizması oluşturulması da daha ilk dönemin meyveleri olarak ön plana çıkacak.
Son bir not...
Finans merkezleri, "güvenilir hukuki altyapı, siyasi istikrar ve öngörülebilirlik" ister. Sadece bu nedenle bile 14 Mayıs, Türkiye için kritik eşiktir.
***
HDP'YE ÖDENEN YARDIM VE AYM'YE DÜŞEN GÖREV!
Hakkında kapatma davası süren, seçimlere katılmaktan vazgeçen HDP'ye ödenen bir hazine yardımı var. Diyoruz ki... HDP, Siyasi Partiler Yasası'na göre, son milletvekili genel seçimindeki oy toplamı dikkate alınarak, yıllık rutin Hazine yardımından yararlandı. Ki bu tutar 200 milyon lira ve Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) tedbir kararını kaldırması sonucu 14 Mart'ta HDP'ye ödendi. Amenna!
Peki, 17 Mart'ta ödenen ve sadece seçim yılına özgü katlamalı Hazine yardımı, seçime girmeyen bir partide kalmalı mı?
Belli ki... Siyasi Partiler Kanunu, yardımın yapılıp yapılmaması ve hatta iadesi hususunda Hazine ve Maliye Bakanlığı'na takdir yetkisi tanımıyor!
Ancak aynı kanun, yapılacak yardımın sadece parti ihtiyaçları veya parti çalışmalarında kullanılacağını da hüküm altına alıyor. Yani, normal yıla kıyasla seçim yılında üç kat ödenen Hazine yardımının seçim faaliyetleri için kullanılması gerekiyor.
Seçime katılabilecek partiler arasında yer alan ve devlet yardımından faydalanan HDP, seçime Yeşil Sol Parti çatısı altında gitmeye karar verdiğine göre, bu aşamada "görev AYM'ye düşüyor!" Devlet yardımı alan bir siyasi partinin kendi parti ismi ile seçime girmemesi durumunda yapılan yardımın iadesine ilişkin olarak, siyasi partilerin mali denetimi, temelli kapatılması, kısmen veya tamamen devlet yardımından yoksun bırakılması konularında yetkili olan Anayasa Mahkemesi'nin bu meseleyi ele almasında fayda bulunuyor.