Bunun adına "Protez Siyaseti" denir. Masanın kesilen bacağına protez takıp ayakta tutma formülüdür bu.
Kaderin cilvesine bakın ki...
CHP Genel Başkanı'nın cumhurbaşkanı adaylığını bir kandil gecesi Saadet Partisi lideri açıkladı. Ve hayatın gerçekleri de CHP'ye mübarek "üç ayları" hatırlattı.
O Kemal Kılıçdaroğlu ki daha düne kadar, "Parti genel başkanları cumhurbaşkanı adayı olmamalı. Tarafsızlık yeminine nasıl bağlı kalacak?" diye iddialı sözler söylüyor, kendini de bağlıyordu. Öyle ya, CHP rozetini çıkarmak Kemal beyin siyasi kimliğini mi değiştirecek, hafızasını mı silecek?
6'li Masa'yı aksak da olsa yeniden bir araya getirme formülü esasen "çok başlılık çıkmazı" demek. 5 genel başkana "cumhurbaşkanı yardımcılığı ulufe gibi" verilirken İstanbul ve Ankara belediye başkanlarına ise aynı makam "havuç" olarak gösterilmiş, vaziyet şimdilik idare edilmiştir. SP önündeki açıklamada Sn. Akşener'in ekranlara yansıyan yüzü, ilerisi için çok şeyi anlatmakta, elbet bir gün rövanşın alınacağını bugünden hissettirmektedir.
Kaldı ki...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ı peşinen "cumhurbaşkanı yardımcısı" ilân etmek DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi ile liderlerini "sıfırlamak" anlamına gelecekti. Üstelik çözüm diye sunulan "pantolon olmadı, gömlek verelim" reçetesinin İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in bulduğu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kerhen evet dediği" bir çıkış yolu olmadığı da zaten Ankara kulislerinde konuşuluyordu. Eldeki veriler, iki belediye başkanının, güç ve kapasitelerini hayli aşan bir oyunun figüranı olmayı kabullendiklerine ve anayasaya aykırı biçimde çift şapka takmasına işaret etmekteydi. Gel gör ki... Ahmet Davutoğlu'nu Ekrem İmamoğlu'na; Ali Babacan'ı da Mansur Yavaş'a bağlamayı düşünmek abesle iştigaldi. Bu aşamada iki belediye başkanı yedek cumhurbaşkanı yardımcılığına çekilmiş olsa da "yarına Allah kerim!" diye bakıldığı bir gerçekti.
***
6'lı Masa'nın, masa paydaşlarına bırakılmayacak kadar önemsenmesi de dikkate alındığında, bir detay ilgi çekici hale gelmekte.
Şöyle tasavvur edelim... Kemal Bey, cumhurbaşkanı seçilmiş, "Millet İttifakı Komiseri" görünümüyle iki -eski- belediye başkanı da yardımcısı olmuş. Bu tablo bize eski Türkiye'den bir kareyi çağrıştırdı. Hilmi Özkök'ün genelkurmay başkanlığına gelmesine karşı çıkan, Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun süresini uzatmayı deneyen müesses nizam, bu hamlesinden istediği neticeyi çıkaramayınca, bir B Planı geliştirmişti. Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman sürpriz şekilde Kara Kuvvetleri Komutanı, Şener Eruygur da Jandarma Genel Komutanı yapılmış, böylece Özkök Paşa bir tür "kuşatmaya alınmak istenmişti!" Sonrasında yaşananları, ödenen bedelleri, ihtirasların acı sonuçlarını hâlâ hatırlıyoruz.
***
Ve nihayet...
Yeni kuşak gazeteciler "koalisyonlu günleri" pek yaşamadıkları için bugün olup bitenlere "sıcak saatler", "hareketli dakikalar" olarak bakabilirler. Haklılardır da... Ama bizim gibi kıdemi müsait meslektaşlar; farklı partiler arasındaki iktidar çekişmelerini, bakanlar kurulundan yıpratma amaçlı sızdırılan özel bilgileri, sık sık gerçekleşen içi boş liderler zirvelerini ve ülkeye yarattığı maliyeti iyi bilirler. Sn. Akşener'in deyişi ile ister "kumar masası" isterse "noter masası" olsun, ortada küçük hesaplara dayalı "pazarlık masası" olduğu kesinleşmiştir. Güven açığının had safhaya çıktığı, yenilir yutulur olmayacak lafların edildiği, her kafadan bir ses çıkan siyasal birlikteliğin, -Allah muhafaza- iktidara gelse ülkeyi nasıl yönetemeyeceği bugünden ortaya çıkmıştır. Açıklanan 12 madde, Masa bileşenleri için ne kadar gerekli ise Türkiye'nin istikrarı açısından o derece tehlikelidir. Parçalı yapılar, yönetsel sorunlar çıkacağını öngören mekanizmalar, cumhurbaşkanı yetkisine ortaklıklar... Başlı başına endişe kaynağıdır!
Karar, her zamanki gibi milletin ferasetine kalmıştır. Ya istikrar ya da kriz!
Ne diyelim?
Olanda hayır vardır!