Siyasi gündemin yoğunluğu, toplumsal mühendislik faaliyetlerinin hızı karşısında insan ister istemez olayların akışına kapılabiliyor. Nitekim güncel gelişmeler hakkında günlerdir yazılmayan, yorumlanmayan konu kalmadı. Biz de görüş ve düşüncelerimizi, arka planda olup bitene dair bildiklerimizi, ülkenin istikrarı ve demokratik kalitesi adına önerilerimizi paylaştık.
Bugün...
Sade vatandaştan profesyonel iş yöneticilerine kadar en geniş yelpazede önemini koruyan "enflasyon meselesine" teknik ve siyasi detayları ile değinmek istiyorum.
Hayat pahalılığı olarak genel kabul gören enflasyonun seviyesi ve hesaplama biçimi bu sıralar sistematik eleştirilerin hedefi haline getiriliyor. Kurumlara olan güven örseleniyor. Bu yolla siyasete hiza verilmeye çalışılıyor.
Kuşkusuz iktisatçılar biliyor ama meraklısı için enflasyona dair birkaç hassas hususu anlatalım...
TÜFE, Tüketici Fiyat Endeksi, ortalama hane halklarının tüketim alışkanlıklarına göre belirlenen ve ağırlıklandırılan mal ve hizmet fiyatlarındaki değişimi gösteriyor. ÜFE yani Üretici Fiyatları Endeksi ise yalnızca sanayi sektörünün ürettiği mal gruplarını kapsıyor.
TÜFE için... Taze sebze meyve, LPG, tüp gaz vs. hanelerin harcama kalıplarına göre belirlenen 16 gıda ürünü için haftada bir kez, diğer ürünler için ayda iki kez fiyat derleniyor. Benzin, motorin, tütün mamullerinin (sigara) fiyatları günlük izleniyor. Aynı şekilde barkoda dayalı veriler ile internet üzerinden alınan fiyatlar da günlük analize tabi tutuluyor. ÜFE fiyatları ise sanayi kapsamındaki mallar için elektronik ortamda kayda alınıyor ve her ayın 5, 15 ve 25. günlerinde toplanıyor. Ham petrol, doğalgaz, elektrikte ise bir ay gecikmeli olarak ağırlıklı ortalama fiyatlar endekse yansıtılıyor.
Döviz kurunun yükselişi elbette enflasyonu yukarı yönlü etkiliyor. Bilhassa imalat sanayindeki girdilerin (özelikle ithal enerjideki) fiyatların artışı önce ÜFE'ye, ardından belli oranda TÜFE'ye yansıyor. Bu durum, maliyet enflasyonuna ilişkin gerçekliği teyit ediyor.
ÜFE, vergiler hariç olarak hesaplanıyor. Buna karşın elektrik, doğalgaz gibi kritik ürünlerde fiyat artışlarının önüne geçilmesi için devlet sübvansiyon politikası uyguluyor. Hâlihazırda doğalgaz, gerçek maliyetinin yüzde 80, elektrik ise yüzde 50 altında bir fiyatla vatandaşa satılıyor.
Şöyle bir rakamsal çerçeve çizmek, enflasyonun vatandaş bütçesindeki tahribatını azaltma gayretini nispeten izaha yarar. 2021 yılında elektrik, doğalgaz ve akaryakıt desteği için devlet 165 milyar liralık gelirden (vergiden) vazgeçti. Bu yıl, vatandaş lehine kullanılan kaynağın 300 milyar lirayı aşması bekleniyor. 2023 yılında ise en az 530 milyar liralık sübvansiyon yapılması bekleniyor. Bir başka ifade ile... Özellikle ısınma sezonunda doğalgaz ve elektrik faturalarının aile bütçelerindeki olumsuz etkisinin bir nebze azaltılması, akaryakıt fiyatlarında ise stabilite sağlanması için yarım trilyondan fazla tutar hane halklarında bırakılmış oluyor.
AB ülkeleri başta olmak üzere tüm ülkelerde ÜFE ile TÜFE arasındaki makas açılıyor ve ÜFE, enerji ve emtia fiyatlarındaki şoklar nedeniyle daha yukarıda seyrediyor. Öyle ki petrol ve doğalgazda ÜFE bazında bir yıllık artış yüzde 203'ü geçiyor. Tedarik zincirlerindeki kırılma ve ülkelerin ihtiyat stoklarına yönelmesi yüzünden gıda ürünlerindeki artış da yüzde 139'u buluyor.
Özetle...
Enflasyon adaletsiz vergidir. Toplumsal, ticari ilişkileri erozyona uğratır. Enflasyonun, yönetimlerin kontrolünde olmayan bölümleri de söz konusudur. Önemli olan Türkiye'deki gibi enflasyon sorununun farkında olan hem gelir takviyesini hem de fiyat istikrarını önceleyen hükümetin varlığıdır. 2023, Türkiye için enflasyonun geriye gidişinin aynı zamanda da fiyatları arttırma eğilimindeki odakların bileğinin büküldüğü yıl olmaya adaydır.