17 Aralık 2013... Tartışmasız biçimde AK Parti Hükümeti'ni felç etmeye dönük FETÖ operasyonu idi.
25 Aralık 2013... Mutlak manada Tayyip Erdoğan'ı ve ailesini tasfiyeye yönelik FETÖ saldırısı idi.
Allah, bu milletin yüzüne baktı. 9 yıl önceki emniyet-yargı darbesinin planlanan tarihten öne çekildiği sonradan iyice anlaşıldı. Sinsi tuzak, Mart 2014 yerel seçimleri ve Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimine göre ayarlanmıştı!
FETÖ, 2013 yılında akamete uğratılan senaryosunu, 15 Temmuz 2016'da kanlı darbe girişimi ile uygulamak istedi.
Allah'ın kudreti sayesinde, darbe planının deşifre olduğu paniğine kapılan FETÖ, askeri üniformalı militanlarını panikle ileri sürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliği ve cesareti ile milletin canı pahasına sergilediği direniş sayesinde bir büyük ihanet bastırıldı.
Elbette...
Bir olay olup bittikten sonra onu açıklamak nispeten kolay bir iş. Ama bugün gibi hatırlıyorum. O sabah, A Haber'e çıkacak ve bu tezgâhı bozmak üzere konuşacak isim bulmak kolay olmamıştı.
Neyse ki...
Cumhurbaşkanımız, toplumu ikna etmeyi başardı. Millet de bazı hususları not etmekle birlikte ana siyasi doğrultunun kırılmasına ve kutlu davanın yarıda kalmasına izin vermedi...
***
BİR MAHKEME KARARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, göreve geldiği ilk günden itibaren sadece bir belediye başkanı olmayacağını, siyasette baş aktör rolüne soyunacağını ilân etmiş bir isim olarak karşımıza çıktı.
İmamoğlu, kendisini belediye üst yönetimine taşıyan, Kürt kökenli seçmen destekli, çok çıkarlı, karmaşık koalisyonu gözetti ama hırsı aklının önünde gitti.
Ne yaptı?
Belediye imkânlarını, kadrolarını, ihalelerini doğal koalisyon ortaklarına dağıtmayı yeterli gördü.
Buna karşın...
Başarısı ile halka hizmeti ile ön plana çıkamadığı gibi CHP örgütü ile hakiki manada kol kola giremedi.
Böylece, egosundan ve tek adam ihtirasından örnekler sergiledi. İmamoğlu'na yüklenen yapay misyon ile gerçek yüzü arasındaki farklar, Ekrem Bey'in seçmendeki kredisini giderek azalttı.
Ama yine de kendisini taca çıkarmamayı başardı. Bunda, İP Genel Başkanı Meral Akşener'in, İmamoğlu'na açıktan sahip çıkması ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile "kazanacak aday" polemiği üzerinden tırmandırdığı soğuk savaşın etkisi oldu.
Ve nihayet... 2019 yerel seçimleri yenilenirken YSK üyelerine hakaret ettiği iddiası ile açılan davada, Ekrem Bey'in ilk derece mahkemesinde ceza alması da "bitkisel hayata giren siyasi kariyerini kıpırdattı!"
Tuhaf biçimde bu karar... Üzülmesi gerekenleri sevindirirken, sevinmesi gerekenleri de üzdü!
Biliyoruz ki... Vatandaş, çetrefilli anlatımlara bakmaz. Sadeleştirerek düşünür. "Ahmak" ifadesi yüzünden bir belediye başkanının siyasi yasaklı hale gelmesini ve koltuğunu kaybetmesini yadırgar.
En azından bu gerekçeyle bile olsa... Halkın oyu ile seçilmiş bir siyasi figürün, yargı eliyle siyaset dışına itilmesine ilişkin usul ve esasların yeniden ele alınması gerekecek.
Bir diğer husus da...
Belli ki bir görünmez el organizasyonu çoktan yapmış! Saraçhane Zirvesi'ni, anlık ve duygusal toplantı diye nitelemek, bu olayı açıklamakta yetersiz kalır. Bence o görüntü bir pilot projenin tatbiki idi. Aylardır toplanıp yalnızca deklarasyon metni yayınlayan ve tabanın umudunu kıran 6 liderin, önceki akşam bir yerden düğmeye basılmışçasına aynı sahneye çıkmalarını, ortak dil tutturma gayretlerini ve oldukça kozmopolit bir kitleyi etkilemelerini, 2023 seçimlerinin provası olarak görmek lazım. Bu kadar dağınık bir bileşimin siyaseten rafine edilmesi, 6 sesin bir toplum mühendisliği faaliyeti ile ustaca akorda tabi tutulması dikkate alınacak bir durumla yüzleşme gereğinin de göstergesi!
Anlaşılan o ki...
Tek başına 2023 seçimleriyle sınırlandırılamayacak, orta vadeli bir kurgu devrede. Kuşkusuz Cumhurbaşkanımızın liderliği bu oyunu da bozar ama ona yük olmamak ve yükünü almak kaydıyla!