21. yılını kutlamaya hazırlanan AK Parti'nin siyasi serüveni, milli iradeyi devletin merkezine yerleştirme, yani vesayetle mücadelenin özetidir.
Askerin millete rağmen elde ettiği statükoyu koruma ve kollama fonksiyonu, Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı ile birlikte çağdaş devlette olması gereken sınırlara doğru ama tedrici bir şekilde geri çekildi.
Asıl büyük reform ise 15 Temmuz 2016'taki hain darbe girişimi sonrası başlatıldı. Askerin eğitim sistemi ve müfredat içeriği, bağlı olduğu makam, terfi esasları, Yüksek Askeri Şura ve Milli Güvenlik Kurulu'ndaki yeri, Başkomutan olan Cumhurbaşkanına karşı sorumlulukları kapsamlı değişimden geçti.
İşte bu süreçte bir komutan, kamuoyunun önüne çıkmadan, siyasal polemiklerin tarafı olmadan devlet mekanizmasında ve siyaset kurumu nezdinde saygın bir yer edindi
Peki, bunu nasıl başardı?
Daha doğrusu o komutanı tanımlayan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gelecek çizgisini de belirleyen özellikler ve icraat nelerdi?
Demokratik hukuk devleti ilkelerine bağlı,
"Sivil-Asker ilişkilerinin" anayasal ve yasal sınırlarını mutlak manada gözeten,
Görev tanımına, -milli güvenlik ve milli savunma konularına- odaklı,
Genelkurmay 2. Başkanlığı sırasında FETÖ ile mücadelede etkin sorumluluk üstlenen,
15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında doğrudan hedef alınan ve bedel ödeyen,
Jandarma Genel Komutanlığı yaptığı sırada bu teşkilatı, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olarak yapılandırılan, asayişi sağlama ve terörle mücadeledeki yerini pekiştiren,
15 Temmuz sonrası TSK'da FETÖ temizliği yapılmasına özel önem veren,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı döneminde, çok sayıda komando taburu kurulmasına öncülük ederek silahlı kuvvetlerde komuta, ülkede ise güvenlik boşluğunun oluşmasını önleyen,
Zeytin Dalı Harekatı'nı neticelendirmek için çatışma sahasına giren,
Genelkurmay Başkanı olarak da Milli Savunma Bakanlığı hiyerarşisine uygun çalışan, Kara-Deniz-Hava Kuvvetleri komutanlıkları ile etkin ve başarılı koordinasyon gerçekleştiren bir isim.
Yaş haddi ve kadro süresi dolmasına rağmen, 2023 yılına giden kritik süreçte, bölgemiz ateş çemberinden geçerken istikrar abidesi bir komutanın, Org. Yaşar Güler'in bir yıl daha bu görevde kalması hakikaten isabetli oldu.
Unutmadan! Yaşar Paşa bugünün zorlu jeostratejik koşullarında, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını savunmak için Amerikalı muhatabıyla da Rus mevkidaşıyla da Ankara perspektifinden konuşabilen, Türkiye sevdalısı bir komutan!
***
SURİYE'DE DEĞİŞEN KOŞULLAR!
Küresel güçlerin hazırladığı jeopolitik planların keskin şekilde karşı karşıya geldiği, ittifakların radikal sınamalara tabi tutulduğu bir çağdayız. Adeta yeni bir dünya kuruluyor. Dünya bir kez daha dizayn edilirken bölgesel çatışma noktaları kaşınıyor, tansiyonu yükseltme yöntemleri ile ülkelerin enerjisi ve dikkati başka alanlara kaydırılmak isteniyor.
Güvenlik üreten devletlerin, güvenlik riski yaratan devletler karşısındaki pozisyonu giderek güçleniyor. İşte bu güncel denklemde Türkiye'miz, barış diplomasisi uygulayabilen kimliği ile pozitif yönde ayrışıyor. Ancak bu durumun sürdürülebilirliği, bölgemizde kurulan sinsi tuzakların bozulmasını, yani sert gücün kullanılmasını da gerektiriyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Soçi'de yaptığı görüşme, değişen uluslararası konjonktürde iddialı hamlelerin gelebileceğine işaret ediyor. Öyle anlaşılıyor ki Suriye'nin kuzeyindeki terör yuvalarının sınırlı ve süreli yıldırım operasyonlarla kurutulacağı, sonrasında ise Suriye rejimi ile istihbari düzeyi aşan içerikli görüşme ve saha koordinasyonunun başlayacağı bir kavşağa giriliyor.