Türkiye ekonomisine sadece matematik gözüyle bakan, olumsuz varsayımlarını yayıp buna göre pozisyon alan, hatta riskli senaryonun gerçekleşmesini temenni edenlerin hiç de azımsanmayacak sayıda oldukları bir ortamdayız. Karamsarlık üretim merkezlerinin hesabının tutmaması ise Türkiye'nin "özgün yapısı ve siyasal liderliği" ile yakından ilgili.
Daha önce, "sonbahar için yığınak yapıldığından" söz etmiş, güven ortamını zedeleyen raporlar hazırlandığını hatırlatmıştım. Bu analizlerin odağında, Türkiye'nin cari açık finansmanı ile ilgili vurguların önemli yer tuttuğunu belirterek devam edeyim. Zira ekonomimizin, "otomatik dengeleyici" nitelikli rezervleri, "net hata noksan kaleminin içinde muhasebeleştirilen" ağırlıklı olarak ticari kaynaklı döviz akımı her zaman mevcut.
Türkiye'yi en kritik eşiklerde ayrıştıran faktörlere bakacak olursak...
Birincisi, gerek hane halklarının gerek bankaların ve özel sektörün döviz açık pozisyonu söz konusu değil. Bu noktada, vakitlice alınmış makro ihtiyati tedbirlerin somut ve olumlu sonuçları gözlenmekte.
İkincisi, özel sektörün kısa vadeli borçlarına karşılık genellikle yurtdışında tuttuğu döviz varlıkları ve/ veya alacakları mutlaka var. KOBİ'ler ise genelde "kasalarında ihtiyat akçesi" tuttukları için türbülanslı ortamları yönetebilmekte.
Üçüncüsü, ihracat ve turizm gelirleri, öngörülen hedefleri aşmakta, yani Türkiye'nin döviz üretme kaynakları canlılığını korumakta.
Dördüncüsü, Fiyat ve Finansal İstikrar Komiteleri ön alarak çalışmakta. Nitekim gıda ve enerji şoklarına karşı devletin piyasa düzenleyici araçları vakitlice kullanılmaya yani yeterli stok yapılmaya başlandı bile. Bankacılık sistemi ve reel kesimin nakit akış tablosu ve borç ödeme yeterliliği de anlık izlenmekte ve proaktif önlem alınmakta.
***
Ana konumuz ekonomi de olsa siyasi, stratejik ve jeopolitik denklem ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın liderliği elbette Türkiye ile ilgili tüm bakış açılarına kökten tesir ediyor.
Unutmayalım ki...
Türkiye şu anda...
Avrupa, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Kuzey Afrika için "kilit taşı" konumunda. Allah muhafaza Türkiye'nin istikrarsızlığa sürüklenmesi demek, bölgemizin sıcak çatışmaları da beraberinde getirmesi kuvvetle muhtemel büyük güvenlik sorunlarıyla boğuşması demek. Yani, birileri ne kadar istese de Türkiye, krize girmesi istenmeyecek ülkelerin başında gelmektedir. Tabii ki Ankara'nın "merkez ülke" pozisyonu, kimi müttefiklerimiz başta olmak üzere pek çok başkent tarafından hazmedilmesi kolay bir duruma işaret etmemekte. Ama bu ülkelerin yolu da çıkarı da Ankara'dan ve Erdoğan'ın inisiyatif aldığı netameli meselelerden geçmektedir.
Özetle...
Türk halkı, sistematik negatif kampanyaların akımına kapılmadığı sürece bu zor günleri de en az hasarla atlatarak, tarihi yürüyüşünü öz güvenle sürdürebilecektir. Bu hem mümkün hem de yakındır!