Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Bayraktar'a Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabır ve hayırlı ömür diliyorum. İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak, inancımız odur ki iki özel nedenle amel defterinin sevap hanesi açık kalır.
1- Hayırlı evlat sahipleri için.
2- İnsanlığa faydası dokunan eser bırakanlar için.
Evlatları Haluk ve Selçuk Bayraktar'ı, "iyi insanlar olarak" tanıyoruz.
Ayrıca...
Yerli ve milli her İHA, SİHA, TİHA gökyüzünde uçtukça, ülkenin güvenlik ve huzuru için teminat olmaya devam ettikçe Özdemir Bey'in ruhunun şad olacağına inanıyoruz. Mekânı Cennet olsun...
"CİZRE İLE ETİLER'İN FARKI KALMAYACAK!"
Davetine icabet ettiğimiz isim, kendinden emin, kafası ve hedefleri net... Yaklaşımı pozitif, anlatımı sade, konulara hakimiyeti üst düzeyde. Zaten müktesebatı da bunu teyit ediyor.
Dün bir grup gazeteci arkadaş, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'le bir araya geldik.
Sohbetimiz iki ana eksen üzerinde ilerledi.
1- Pandemi koşullarında eğitim.
2- Milli eğitimin güncellenen öncelikleri.
Birinci konu hassas. Bakan Özer, eğitimin sürekliliğine dair kararlılığını vurgulamak için "B, C planımız yok. A planımız okulların açık olması" dedi ve ekledi: "Son sınıf açık kalıncaya kadar eğitimi kesintisiz sürdürmek istiyoruz."
71 bin 320 okulda, 850 bin derslikte eğitim sürerken 18 Ekim itibariyle kapalı sınıf sayısı 2.225. Bakan Bey'in de işaret ettiği gibi "Eğer okullar açık olmasaydı, muhtemelen vaka sayısı, daha yüksek olacaktı." Neden? Çünkü, "Okullarda, önlemlere gösterilen özen, günlük hayatın diğer alanlarında aynı derecede yansıtılmıyor!" Bu tabloda öğretmenlerimizin yüzde 91'inin koruyucu sayıda aşılı olmasının payı büyük.
Bakan Özer'in dikkat çektiği bir diğer husus da pandemi şartlarının, okulların ve akran öğrenmesinin önemini belirgin şekilde fark ettirmesi oldu. Yani, okullar sadece akademik bilgi aktarımıyla sınırlı kurumlar değil.
Bundan öte, sosyo psikolojik gelişim ve etkileşim ortamları.
Gelelim madalyonun ikinci yüzüne...
Bakan Özer, üç ana noktayı öncelemiş durumda.
1- Okul öncesi eğitimin yaygınlığı ve eğitimde fırsat eşitliği. Yani temel eğitimde, Cizre'deki okulla, Etiler'deki okul arasında imkân ve kabiliyet açısından fark kalmaması. Özer, bu hedefe bir yılda ulaşma iddiasında.
2- Mesleki ve teknik eğitim. Bu noktada, bilhassa "Mesleki Eğitim Merkezleri" bakanlığın odak noktası. En az ortaokul mezunu, meslek edinmeyi amaçlayan, yaşı ilerlemiş olsa da iş piyasasında niteliğiyle var olmaya çabalayan herkese açık bir model bu. Üstelik, bu merkezlerden istifade edebilmek için bir iş yerinde fiilen çalışmak da zorunlu. Yani, özünde iş garantili eğitim. İlaveten, işverenin istihdamla ilgili yükünü de tümüyle devlet üstleniyor.
3- Öğretmen Meslek Kanunu çıkarılması ve öğretmenlerin mesleki gelişimi. Bakan, veriye dayalı konuşan bir isim. Öğretmenlerin kıdemleri ile öğrenci başarısı arasında doğrudan bağlantı olduğunu söylüyor. Tam da bu nedenle 1-5 yıllık öğretmenlerin meslek içi eğitim ve donanımına ağırlık vereceğini anlatıyor.
Ve nihayet...
Velilerin kanayan yarası, "yardımcı kaynak." 2-12. Sınıfı kapsayan eğitim basamaklarının tamamı için, tüm illere milli eğitimin geliştirdiği destekleyici kaynaklar basılı olarak gönderilmeye başlandı. Son husus, ana okulları.
İstanbul gibi bir metropolde milli eğitimin 157, özel teşebbüsün 1.600 civarında anaokulu olması garip aslında. Bakanlık, Esenyurt başta olmak üzere dezavantajlı ilçelerden başlayarak anaokulu yapımına hız verecek. 100 anaokulu için düğmeye basıldı bile. Hayır severlerin katkıları ile bir yılda bu sayınının 700'ü aşması da sürpriz sayılmamalı.