Yine bir kurgu, yine toplumun bilinçaltına yerleştirme stratejisi...
Nedir o?
Güçlendirilmiş veya İyileştirilmiş Parlamenter Sisteme dönüş arayışı...
Bahanesi...
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, onlara uymamış!
Biliyoruz ki...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karşıtlığını, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne itiraz üzerinden kamufle etme oyunu ile karşı karşıyayız.
19 yıldır girdiği tüm seçimleri kazanan bir liderle rekabet edemeyen her türden siyasi aktörün eskiye özlem duyması ve bunu sanki mucize bir çözüm geliştirmişçesine halka sunması başlı başına tuhaf.
Neden?
Çünkü bu millet cumhurbaşkanını doğrudan seçme ve o seçimle birlikte hükümeti kurma yetkisini elde etmişken, bundan kolay kolay vazgeçmez de ondan.
Muhalefet partileri, oluşturdukları yapay ittifak bileşimini bir arada tutabilme planıyla hareket ettikçe ve bu organize faaliyeti de milletin tercihi ile şekillenmiş sisteme karşı konuşlandırdıkça, çelişkilerle boğuşmaya devam edecekler.
Sebebine gelince...
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üç yıllık uygulama tecrübesi gözetilerek, başlangıçta vaat edilen ile gerçekleşen arasındaki marj üzerinden değerlendirilse, bu tartışmayı anlamlı bulmak mümkündür. Sistemin avantajlarını gözeterek, aksayan yanlarının düzeltilmesi veya tahkim edilmesi gereken yönlerine dair önerilerde bulunulması memleketin de yararına olur. Örneğin Meclis İç Tüzüğü'nün yenilenmesi suretiyle parlamentonun gerek yasa yapma gerekse yürütmeyi denetleme fonksiyonunun etkinleştirilmesi için formüller ortaya konulsa, bu çaba ciddi taraftar bulabilir. Aynı şekilde Seçim ve Siyasi Partiler Yasaları, Kamu Personel Rejimi, Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Siyasi Etik Düzenlemesi başlıklarında ortak payda geliştirilse, demokrasiye eşsiz katkılar da sağlanabilir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik düzeyini artıracak fikirler ileri sürülürse, hakikaten alkışlanabilir.
Ama öyle olmuyor...
"Tek adamlık" sembolizmi üzerinden algı yönetiliyor. Bu iddianın sahiplerinden biri olan CHP'ye bakıldığında Kemal Kılıçdaroğlu'nun 2010 yılında genel başkan olurken söyledikleri ile şu anki konumu arasında büyük uçurum oluştuğu açık bir gerçek olarak duruyor. Çok sesli koro gibi sunulan CHP'de, Kemal Bey'in farklı tonlardaki sesini yansıtan aktörler dışında bir çoğulculuktan bahsedilemiyor.
Veya İP... Genel Başkan Meral Akşener'in kişisel söylemi ve halka ilişkiler faaliyeti dışında, gerçek manada bir parti yapılanmasından ve Türkiye'yi götüreceği sanılan noktadan söz etmek çok güç görünüyor. Özünde, "Tek adamlık/ Tek kadınlık sendromunu" aşamayan siyasi figürlerin, halen yaşadıkları "liderlik açıklarını" ancak dörtlü-beşli takım kurduklarında kapatacakları yanılgısına kapıldıkları da dikkatlerden kaçmıyor.
Ve nihayet...
Nostaljisi pazarlanan parlamenter sistem, milletin iradesine yandan ortak olan kişi ve kurumların tesiri ile işlerdi. AK Parti döneminde büyük ölçüde geriletilen vesayetçi odaklar ve zihniyet, parlamenter sistem senaryosu içinde kendini yeniden üretmek için hırsla bir kenarda bekliyor. Sözde tek adamlıktan kaçmaya çalışan genel başkanların, bırakın kendi partilerinde kurdukları otoriterizmi, bir şekilde parlamenter sisteme dönülürse kaç tek adam veya kurumla ortaklaşa çalışmak zorunda kalacaklarını hesap etmeleri bile imkansız!
Günün sonunda...
Peşinde koştukları gölge sisteme ne siyasal ne de sayısal çoğunlukları yeter!