Adına ne derseniz deyin. Darbe, post modern darbe!
Hepsinin bir dinamiği söz konusu.
Birincisi, memleketin asli sahibi olarak kendisini gören kişi ve kurumlar.
İkincisi, seçilmiş hükümete karşı hazımsızlık ve karşıtlık.
Üçüncüsü, sermaye çevreleri başta olmak üzere vesayet odaklarını azmettiren kurum ve kuruluşlar.
Dördüncüsü, kesinlikle uluslararası ayak.
Ve bütün bu anti demokratik iş ve işlemlerin mekaniğinde ise...
Toplumsal fay hatlarının tetiklenmesi, milletin sinir uçlarına basılması, güvenlik ve asayiş sorunları üretilmesi ile ekonominin şoklanması boyutu vardır.
27 Nisan e bildirisi özünde muhtıraydı ve siyasete ayar vermeyi hedefliyordu. O zamanki Türkiye'de (!) TSK komuta kademesinin memlekete dair kaygı beyanından ziyade, bizzat millete ve temsilcilerine tehdit dili taşıyordu.
Üstelik berbat bir Türkçe ile kaleme alınmıştı. Ama ilk kez, siyasi otorite, milletten aldığı yetki ile darbeci zihniyetin karşısında durma başarısı gösterdi.
Öyle olduğu içindir ki 15 Temmuz hain darbe girişimi de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın defalarca test edilip onaylanan liderliğine duyulan inanç sayesinde ve onun çağrısına uyularak bastırıldı.
İşte bu nedenlerdir ki ister gündüz isterse gece yarısı olsun...
Her kim ki bir dönem taşıdığı askeri veya bir diğer sıfatını öne çıkararak hiçbir yetkisi, sorumluluğu ve hesap verebilirliği olmadığı halde Türk milletine seslenme görüntüsü altında milletin asli temsilcilerine karşı toplumsal mühendisliğe soyunursa, bunun anlamı da karşılığı da bellidir.
Türk demokrasisi, bedel ödeye ödeye bir seviyeye gelmiştir. Ne pahasına olursa olsun o noktayı korumaya ve çıtayı daha yükseğe taşımaya da kararlıdır.
MERKEZ BANKASI BAŞKANI'NDAN İZLENİMLER
Geçtiğimiz hafta TRT, A Haber, CNN Türk ortak yayınında Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nu misafir ettik. Değerli meslektaşlarımızın katkısı ile şekillenen bu program, Başkan'ın ilk tv yayını idi. Bu vesile ile izlenimlerimi kısaca paylaşmak isterim.
Tabii ki canlı yayında olmak ve her bir kelimenin varacağı yeri düşünerek konuşmak zordur. Kavcıoğlu da heyecanını kontrol etmeye çalıştı.
Ne teknisyen ne de siyasetçi gibi konuştu. Daha çok hayatın içinden ortalama bir stil tutturmayı denedi.
Sosyal medya ve piyasa profesyonellerinin yorumları her an aklındaydı ama o, sade vatandaşa da erişmeye çalıştı.
1994 ve 2001 krizlerini yaşamış bir bankacı olarak olayları analiz etti. Konuyu; dışsal riskler, jeopolitik faktörler ve milli ekonomiye yönelik dirençler üzerinden izaha çabaladı.
2020'deki pandemi şoku sırasında, "ekonomiyi durduracak yüksek faiz politikası veya IMF dayatmaları karşısında" rezervler eliyle süreç yönetimi yapıldığını vurguladı. Çarkları durmuş, zincirleme bağlantıları kopmuş, alt sektörleri ağır yara almış, ticari hayatı teklemiş, kitlesel işsizliği kapıya dayanmış Türkiye senaryosuna karşı durulduğunu savundu.
Altına dayalı yenilenen rezerv politikasına dikkati çekti.
Son kertede, tek haneli enflasyon hedefine sahip çıkarak, enflasyonun üstünde makul reel faiz teminatını yineledi.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz