Merkez Bankası'nın son faiz artırımı, bu karardaki sürpriz etkisi, arkasındaki değerlendirme biçimi ekonominin geleceği adına kapsamlı analizi hak ediyor.
Neden?
Çünkü "tespitler, varsayımlar ve senaryolar" birbiri ile mutlak uyumlu olmak ve hayatın gerçeklerine olabildiğince yakınsamak durumunda!
Kabul edelim ki...
Merkez Bankası, ekonomik reform programından önce inisiyatif alarak kurumsal açıdan kendisini faiz silahıyla epeyce bağladı. Yani... Asli görevi ve ana hedefi "fiyat istikrarı" olsa da Merkez Bankası, durumdan vazife çıkarırcasına sorumluluk almak istedi ve misyonunu buna göre tanımladı.
Hatta bu yüzden...
Hem piyasanın hafızasını formatlamak hem de çoklu ve çoğu değişken faktörü yönetmek gibi iddialı bir politika setini seçti.
Bugün gelinen noktada görünen o ki Merkez Bankası...
Küresel emtia ve tarımsal ürünlerden kaynaklanan fiyat oynaklıklarına karşı pozisyon almaya uğraşıyor.
Kur istikrarını, kurdan enflasyona geçişkenliği önemsiyor ve aynı anda cari işlemlerdeki dengelenmeye de odaklanıyor.
Büyüme dinamiklerini kolladığını da hissettirmeye çabalıyor.
ABD Merkez Bankası'nın her ay yeniden şekillenecek beyanlarının, Türkiye gibi yükselen piyasaları olumsuz etkileyeceğini yüksek ihtimal kabul ederek, faizle koruma kalkanı inşa etmeyi deniyor!
Ve ardından...
İç piyasada talebin hâlâ canlılığını koruduğunu düşünüyor.
Reel sektörün yeterince likit olduğu hesabını yapıyor.
Halk tabiri ile "aslında piyasada para dönüyor" tezine yaslanıyor.
Hizmetler sektöründen başlayarak, istihdamda kıpırdanma yaşanacağını öngörüyor.
2021'de Türkiye ekonomisinin hatırı sayılır oranda büyüme trendi yakalayacağından emin davranıyor.
Ancak... Bizlerin de bir dizi riski sürekli tartması gerekiyor.
Faizi artırmanın alternatif maliyeti tartışılırken, her türlü jeopolitik gelişme faizin seviyesine rağmen kurun dalga boyutunu etkileyebilir.
Büyük firmalar ve ana sektörler ellerindeki nakde güvenirken, alt sektörler ve alt yükleniciler vade ve maliyet baskısı ile zorlanabilir.
Bankalar, kredi yaşam döngüsünde soluklandırılması gereken nitelikli firmalar için devletin liderliğini ve hatta somut yüklenimlerini görmeden meseleyi iştahla ele almayabilir.
İmalatçı KOBİ'ler için KOSGEB ve KGF üzerinden hedef ve zaman odaklı programlar kuruluncaya kadar tedarik-üretim-dağıtım zinciri arzu edildiği şekilde işlemeyebilir.
Parasal sıkılaştırmanın henüz finansal sıkılaştırmaya dönüşmemiş olması, pek çok açıdan yanlış yorumlanabilir.
Kamu maliyesinde kullanılacak alan sanıldığı kadar geniş olmayabilir.
Özetle...
Yapısal kararların hızı, uyumu, netice verme süresi, faizden de öte belirleyici olmaya adaydır. Tabii ki yapısal değişimden fayda beklenirken, konjonktürün ve psikolojinin etkin idaresi şartıyla!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz