AK Parti döneminin önemli kazanımlarından biri de ekonomiyi ve dış politikayı sınırlı bir elitin özel konusu olmaktan kurtarıp halka mal etmesi oldu.
Kuşkusuz...
Gerek diplomasi gerek piyasaların ve reel ekonominin yönetimi popülizmi kaldırmaz.
Lakin...
Halkın olup bitenlere ilgi duyması, bilgi sahibi olması her şeye rağmen önemli ve değerlidir.
Bugün Türkiye'de,
Halihazırdaki tartışmaların özünü sadece, "statüko bekçileri" ile "dinamik politika uygulayıcıları" arasındaki tercih, söylem ve yöntem farklılığı belirlemiyor.
Söz konusu kritik eşik...
Yerli ve milli davranmak, önceliği Türkiye'ye vermek, angaje çevreler yerine Türk milletine yaslanmak arasındaki farkta da tezahür ediyor aynı zamanda!
***
Dün Külliye'de, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın da iştirak ettiği
"Türkiye Sigorta" ve
"Türkiye Hayat Emeklilik" tanıtım toplantısında
da vurgulandı. Mesele IMF'ye gidip
gitmemek kadar, Cumhurbaşkanının deyişiyle
milletin rızkını kaostan beslenenlere yedirip
yedirmemekle de ilgili.
Hazine ve Maliye Bakanı
Berat Albayrak'ın çizdiği çerçeve de gösteriyor ki
Türkiye ekonomisi doğru yolda.
Ne demek istiyoruz?
Vurguladığımız husus, pandemi öncesi alınan kararların Türkiye'yi yeni bir yola taşıdığı,
pandemi döneminde alınan önlemlerin de yerinde olduğu.
Güllük gülistanlık bir tablo çizmediğimiz malûm. Mühim olan, ekonominin geleceğini ilgilendiren kararların, orta vadede ülkeyi nereye götürdüğü.
Evet, pek çok güncel zorluk var.
Buna karşın, imalat sanayiinde çarkların dönmesi, tüketici güveninin artması, ekonominin yeniden büyüme patikasına girmesi, enflasyonun başını kaldırmasına geçit verilmemesi, dış ticarette dengelenmenin başlaması gibi kazanımlar da mevcut. Ekonomiye dönük köklü tedbirlerin en erken bir yıl içinde hissedilmesi, ince ayarların etkisinin ise 1-3 ay içinde görülmesi bilinen bir durum!
***
Odaklanmamızı ekonomiden dış politikaya çevirdiğimizde de aslında hiçbir zaman kolay olmayan tablonun bir başka versiyonu karşımıza çıkıyor.
Örneğin Irak'tan Suriye'ye, Libya'dan
Doğu Akdeniz'e uzanan coğrafyayı incelediğimizde, Hükümet'e eleştiri yönelten çevreler diğer ülkelerin mutlak kazanım elde ettiğini mi savunuyor?
Bir başka anlatımla herhangi bir ülke ya da ülke topluluğu ile yaşanan sorunlar, o ülkelerin Türkiye karşısında somut netice aldığı anlamına mı geliyor?
Yoksa...
ABD, Rusya, Fransa, Yunanistan, İran, Mısır, İsrail eksenindeki gelişmeler, Türkiye'yi stratejik denklemin dışına itemeyen ülkelerin hırçınlıklarından kaynaklanan sert süreçleri mi gösteriyor?
Nereden bakılırsa bakılsın...
Türkiye, küresel gelişmeleri belirleyen bölgesel güç olarak temayüz ediyor. Günün sonunda, kendi göbeğini kendisinin kesebileceğini gösteren zorlu işleri de başarıyor. Hak, alâka ve menfaatlerinin bulunduğu hiçbir noktada, kendisine rağmen sonuç alınamayacağını her fırsatta karşı tarafa da kabul ettiriyor.
Doğrudur...
Süreklilik gerektiren, hassas çizgide ilerleyen, toplumsal huzura, siyasi ve ekonomik istikrara doğrudan bağlı politikalar yürütülüyor.
Tam da bu nedenle...
Tarihi fırsatların elde edilmesi, tarihi duruşlar gerektiriyor!