Ankara'da benzerine az rastlanır açıklama trafiğine şahit oluyoruz. Devlet aklı ile siyasetin kesişim kümesinde toplanan o mesajlar son derece mühim. Yeni bir toplumsal dalgalanma ve kutuplaşma gerekçesi haline getirilmekte olan muhtelif iddia ve yakıştırmaların önünü almakla ilgili bu iradeyi önemsemek zorundayız.
Ayasofya'nın, aslına ve vakıf senedine uygun biçimde cami olarak ibadete açılmasından dolayı sancılanan çevrelerin hareketlendirdiği ortam, "lanet" ve "hilafet" tartışmalarıyla harmanlanıp son noktada Atatürk üzerinden milletin sinir uçlarına dokunmaya kadar vardırıldı.
Kuşkusuz, sorumlu kamu makamlarında bulunanlardan, sözlerinin önünü arkasını düşünerek beyanda bulunmaları beklenir.
Lakin...
O makam sahipleri, meramının yanlış anlaşıldığını savunuyor ve açıklık getiriyorsa orada da durmak gerekir. Bunun ötesine geçilmesi, eleştiri ve tepkisellikten ziyade toplumu germeye, bu gerilimi de görünür gelecekte hedef odaklı bir projeye dönüştürme anlamı taşır.
Son 24 saat içinde...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın, İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un ve Cumhur İttifakı çizgisinde ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Ayasofya, Atatürk ve Hilafet" bağlamındaki bir seri açıklaması dikkatle okunmalıdır. Zira tek tek de bakılsa, bütünüyle de ele alınsa oldukça anlamlı bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Hatta bunun da ötesinde, tehlikeli hal alabilecek bir tırmanışa karşı net tavır sergilenmektedir.
Ayasofya, "camii"dir. Vakfiyelerin kıyamete kadar yaşatılması esastır. Cumhuriyet, Türkiye'nin çatısı, Atatürk ortak değeridir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal, hukuk devletidir. Cumhuriyeti, kuruluş şartlarından, ilkelerinden ve hedeflerinden saptırarak yorum yapanlar veya iktidarla ideolojik hesaplaşmasına malzeme haline getirenler iyi niyetli değildir. Cumhuriyet de Atatürk de kimsenin tekeline alamayacağı kadar büyüktür.
Ancak...
Atatürk'ün sağlığını kaybetmeye başladığı son yıllarından itibaren, ülkeye hakim olan zihniyetin "makbul vatandaş" dayatmasına yöneldiği, Cumhuriyetin ise sadece o kalıba uyduğu düşünülenlerin ortak malı yapılmak istendiği de bir sır değildir.
Ama o günler geride kalmıştır. Cumhuriyet, demokrasi ile taçlandırılmakta, bir asır önce kaybettiği bölgesel haklarına yeniden erişmekte, laiklik de din ve vicdan hürriyetinin, inanıldığı gibi yaşamanın teminatı olarak hakiki manasına kavuşmaktadır.
Milletin vicdanında yara açmanın, kanatmanın, kanırtmanın âlemi yoktur. Türkiyemiz, anasının ak sütü gibi helal olan tarihi çıkarlarını yeniden elde etmenin arefesinde iken, "kusursuz fırtına" misali siyasi ve ekonomik türbülans yaratmak için uğraşanlara fırsat verilmemelidir.
Hemen her konuda "var sayar" ama insafı, izanı saymazların art niyetli tetiklemelerine de kapılmamak gerekir. Türkiye ekonomisi, bundan tam iki yıl önce başlatılan kur atağından bu yana sistematik saldırıların hedefindedir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da ekonomiye yerleştirilmek istenen öğrenilmiş çaresizlik sendromuna karşı çıkışın, yüksek sesli itirazın simgesi olduğu için yıkıcı merkezlerin radarındadır. Yaptıkları ve yapmak istedikleri, çağın yeniden tanımlanan gerekleriyle uyumludur. Ortada, birilerinin iddia ettiği gibi yaklaşan bir cisim yoktur. Aksine sinsi bir kriz senaryosunun müellifleri ve sözcüleri vardır. Bitmek tükenmek bilmeyen kin ve intikam duyguları ile ülke ekonomisinin toparlanma sürecini sekteye uğratmak, kötülemek, sermayeyi ürkütmek için çabalayanlar mevziden başını kaldırmaktadır.
Dün olduğu gibi bugün de onların ipliğini pazara çıkarmak, angaje oldukları çevreleri deşifre etmek, hastalıklı genetik şifrelerinden tezahür eden özelliklerini nasıl kullandıklarını anlatmak da bizlerin görevidir.
NOT: Sağlıklı, huzurlu bayramlar dilerim...