Hukuk devletinde esas olan, idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tâbi olmasıdır. Türkiye bu açıdan kurumları, kuralları ve teamülleri bulunan devlettir.
15 Temmuz hain darbe girişiminin püskürtülmesi sırasında olağandışı bir olayla karşılaşıldığı için devlet refleksi de olağanüstü şekilde işlemiştir. Darbe hadisesinin sıcaklığı içinde devlete sızmış FETÖ'cülerin ayıklanması kararları seri olarak alınmış, haliyle tekil örnekler üzerinden çok farklı tartışmalar da yaşanmıştır. Buna karşın, KHK ile alınan ihraç kararlarını değerlendirmesi amacıyla OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuş, komisyon kararları da yargıya açılmıştır.
22 Aralık 2017'den itibaren 126 bin 200 başvuru alan Komisyon, 22 ayda 93 bin 100 dosyayı karara bağlamış ve 8 bin 320 kamu görevlisi hakkında iade kararı vermiştir. Yani... Devlet işleyen bir mekanizma kurmuştur. Nitekim bu kapsamda, 12 ayrı başlıkta, 20'den fazla kriterle her dosya masaya yatırılmış, ByLock başta olmak üzere, örgüt üyeliğini teyid eden birden çok kriterin örtüşmesi prensibi benimsenmiştir. Haliyle... Falanca okula taksit yatırdı, filanca derneğe üye oldu diye sadece bu tarz gerekçelere dayalı ihraçların hepsi düzeltme işlemine tabi tutulmuştur. İncelemesi devam eden 33 bin 100 dosyadan 13 bin 100'ünün güvenlik, 20 bininin ise sivil personele ait olduğu belirtilmektedir. Bu manada "mağduriyet iddiası" hakikatten yoksundur.
Buna karşın, OHAL Komisyonu iade kararları ile mahkemelerin verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların pratiğe geçmesi aşamasında kamu kurumları ihtiyatlı hareket etmektedir. Ki bu hususta da sürecin hızlandığı anlaşılmaktadır.
FETÖ mensubiyeti ile devlet kurumlarına giren, terfi eden her kim ise biliniz ki alın teri, göznuru döken bir masumun hakkını gasp etmiştir. O pozisyonda zaten bulunmaması gerekmektedir. Bu kişilerin ihraçlarının mağduriyet gibi sunulması ise 15 Temmuz şehitlerinin kemiklerini sızlatmaktadır!
***
ABD'nin pişmanlığı
Barış Pınarı Harekatı öncesinde, Türkiye'ye karşı oyalama operasyonu yürüten ABD'nin, Ankara ile Moskova arasında varılan Soçi Mutabakatı sonrasında sahadaki pratik karşısında "pişmanlık duyması" ibretlik bir gelişmedir.
30 km derinlikli güvenli bölgeyi ve YPG'li teröristlerin bu alandan çıkarılmasını kabul eden Rusya, 10 km'lik sınır şeridinde de Türkiye ile ortak devriyeye başlamıştır. Suriye'nin kuzeyini hızla boşaltan Washington yönetimi ise petrol bölgelerine dönmeye çalışmaktadır. Harekat öncesi göstermelik hava ve kara devriyesi icra eden, yaptırım tehdidi ile Türkiye'yi beka mücadelesinden alıkoymaya çalışan ABD, şimdi bir kez daha "birlikte mesafe alma" arayışına girmiştir. Amerikan tarafına "Hem Türkiye'yi kırmayayım hem de YPG terör örgütünü yedekte tutayım" denkleminin çözümsüz olduğu net şekilde vurgulanmıştır.
Rusya'ya gelince...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Putin'in dikkatine getirdiği ve resmi görüşme tutanaklarında somut taahhüt alınan uyarısında haklı çıkmıştır. Münbiç ve Tel Rıfat'taki YPG'li teröristlerin, rejim askeri kılığında bölgede tutunma gayretine girdikleri belirlenmiş ve hatta bunların isim listesi Ruslara iletilmiştir.
Özetle...
Saha çok dinamik ve Türkiye her noktasına hakim konumdadır!