Suriye sahasında gerek Rusya ve İran'la (Fırat'ın batısında) gerekse ABD ile (Fırat'ın doğusunda) mutabık kalınan belirli konuların yanı sıra, sahadaki gelişmelerin seyrine göre değişkenlik arz eden dinamik dengeler de söz konusu.
Son Ankara Zirvesi ile İdlib çevresindeki TSK gözlem noktalarının güvenliği sağlam teminat altına alınırken, bölgede Rusya'nın desteğiyle rejimin sürdürdüğü askeri operasyonların kapsam ve niteliğini sınırlama yolunda kırılgan da olsa bir uzlaşma sağlandı.
Ankara için kritik önemdeki Fırat'ın doğusunda ise ABD tarafının, -mümkünse- TSK'nın yer almadığı bir senaryoyu hayata geçirme çabası daha ilk günden fark edildi. Her halûkârda barış koridorunu kendi imkânları ile kurmakta kararlı olan Ankara, üç ana hedefi gerçekleştirmeyi düşünüyor.
1- Güvenli bölgeye en az 1 milyon, Rakka ve Deyr ez Zor'a uzanacak derinliğe ise toplamda 3 milyon Suriyeli'nin yerleştirilmesi planlanıyor. Böylece, Türkiye'nin üzerindeki sığınmacı baskısının azaltılması için yeni bir fırsat penceresi açılıyor.
2- Güvenli bölge sayesinde, Suriye'nin kuzeyinde bozulan demografik yapının yeniden tesis edilmesi, Fırat'ın doğusundan Türkiye'ye yönelebilecek güvenlik risklerinin ortadan kaldırılması amaçlanıyor.
3- PKK-YPG terör unsurlarının Türkiye sınırlarından uzaklaştırılması ile Akdeniz'e indirilmeye çalışılan terör koridorunun tümüyle kesilmesi de öngörülüyor.
Tabii şu hususa da açıklık kazandırmak gerekiyor:
Cumhurbaşkanı, ısrarla "milli harekatın yapılabileceğini" belirtirken, MSB'nin "ABD ile devriye faaliyetleri planlandığı gibi sürüyor" demesi bir tezat mı, yoksa devlet aklı içeren bilinçli rol dağılımı mı?
ABD, bu soruya yanıt arayadursun, hafızamızda Afrin örneği canlı. Askeri seçeneklerin tartışıldığı ve işin uzadığı sırada Cumhurbaşkanı, Başkomutan olarak orduya, "Girin" emrini vermişti!