Türkiye'nin, bilhassa Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığı problemlerin çözümü için geniş bir ortak paydaya ihtiyaç duyulduğuna kuşku yok. Yeni ve yenilikçi hamlelerin başarısı, inanmış bürokrat kadrolar kadar siyasi görüşü ne olursa olsun yerli ve milli duruşundan tereddüt edilmeyen paydaşlarla yol almaktan da geçiyor.
Piyasalar ve sade vatandaş açısından "pozitif etkili kararların" yanı sıra devletin devlet olma vasfından kaynaklanan "düzenleyici ve denetleyici rolünün" de yaşanması gerekiyor.
Bugünün kaotik küresel politik ve ekonomik ortamında ne "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" denilecek ölçüde liberal anlayışa yer var ne de "her aşamada devleti ileri süren" müdahaleci yaklaşıma.
Piyasa ekonomisinin evrensel kabul gören kurallarını göz önünde tutan ancak ülkelerin özgün koşullarını da önceleyen modeller yakın gelecekte daha fazla tartışılacak.
Korumacılığın arttığı, ticaret savaşlarının provasının yapıldığı, düşük yoğunluklu sıcak çatışmaların yaşandığı asimetrik tehditler dünyasında hiçbir devlet eli kolu bağlı bekleyemez. Nitekim, Türkiye'nin son bir yılda sergilediği çabayı global sistemin dayatmalarına karşı arayış olarak da okumak mümkün. Siyasi ve ekonomik yapısını dirençli kılmaya çalışan, geleneksel sistemin aktörleriyle dirsek temasını sürdüren, yükselen yeni güçlerle anlayış birliği oluşturmaya gayret eden, her türden iç ve dış operasyonlar karşısında devletin, kadife eldiven içindeki demir yumruğunu göstermekten çekinmeyen bir Türkiye söz konusu.